27 Şubat 2016 Cumartesi

Paraben Nedir? Neden Dikkat Etmeliyiz?

     Paraben dediğimiz ve zararlı olduğu bilgisi yayıldığından beri köşe bucak kaçtığımız madde kozmetik, ilaç, temizlik ve gıda sektöründe kullanılan bir kimyasal maddedir. Parfüm, şampuan, makyaj malzemesi, krem, diş macunu gibi birçok üründe mevcuttur. Parabenin tüm bu ürünlerde kullanılmasının sebebi koruyucu ve düşük maliyetli olmasıdır. Kozmetik ürünlerde, ilaçlarda, gıda ürünlerinde bakteri ve mantar oluşumunu engellediğinden, raf ömürlerini uzattığından ve üreticilere ucuza mal olduğundan yaygın olarak kullanılmadır.


     Kozmetik ürünlerin içinde paraben olup olmadığını nasıl anlarız?

     Ürünün içindekiler bölümünde methylparaben, ethylparaben, propylparaben, isopropylparaben, butylparaben, isobutylparaben veya benzylparaben yazıyorsa, üründe paraben var demektir.

     Paraben zararlı mıdır? Neden?

     Parabenler kullandığımız ürünlerle birlikte vücudumuza geçerler ancak sadece ürünü uyguladığımız yerle sınırlı kalmazlar. Örneğin uyguladığınız fondöten paraben içeriyorsa, paraben önce cildinizde, sonra kanınızda, hatta idrarınızda bile bulunacaktır. Kozmetik ürünleri düzenli olarak kullanan kadınlarla yapılan araştırma neticesinde, paraben içeren kozmetik ürünlerini kullanan kadınların kanlarında ve idrarlarında paraben tespit edilmiştir.

     Paraben vücutta östrojen hormonunu taklit eder. Bunun sonucunda hormonlarda dengesizliğe de sebep olabilir. Östrojen hormonu da meme kanseri üzerinde etkilidir. Meme kanseri olan kadınlardan alınan tümör örneklerinin incelendiği bir araştırmada, örneklerin çoğunda paraben maddesine rastlanmıştır. Ama bu veri tek başına parabenin kansere yol açtığı sonucunu doğurmamaktadır.


     Hayvanlar üzerinde (maalesef) yapılan deneylerde, vücuda verilen paraben maddesinin istisnalar dışında, kansere sebep olmadığı görülmüştür. Peki bu araştırmalarda kanser olan istisnaları dikkate almamalı mıyız? Acaba kanser olanlar paraben yüzünden mi oldular? Bu soruların cevabı yok. Ayrıca hamile hayvanlara verilen paraben maddesinin de anne karnındaki fetüste anomaliye yol açmadığı görülmüş. Ama bu araştırmalar açıkçası beni tatmin etmedi. Risk almaya değer mi?

     Tüm bunların yanında paraben ciltte egzamaya ve alerjik reaksiyonlara da sebebiyet verebilir. Tabi herkesin cilt yapısı farklıdır. Cildi hassas olmayan birinde hiçbir reaksiyon vermeyebilir. Örneğin ben yıllardır herhangi bir reaksiyon görmedim.

     Açıkçası, etrafımız kanserojen madde doluyken ne kadarından kaçınsak kardır diye düşünüyorum. Eğer bir üründe paraben free yazıyorsa bu içeriğinde paraben maddesi olmadığı anlamına gelir. Ama paraben kullanılmıyorsa illa ki başka bir koruyucu madde kullanılıyordur. Belki o madde de zararlıdır. Tüketici olarak hiçbir zaman çok bilgi sahibi olamayacağız. Ama en azından bilgimiz dahilinde riskli olan maddeleri satın almaktan kaçınabiliriz. Şu an evde mevcut olan ve paraben içeren ürünlerimi çöpe mi atacağım? Hayır. Ama yeni bir ürün alırken kesinlikle içindekiler kısmına bakacağım.

31 Mayıs 2015 Pazar

İnsan Varoldukça

     Ütopya... Tam bir ütopya kafamdaki dünya. Gerçek olması mümkün değil. Çünkü bu dünyada para diye bir kavram var, silah diye bir kavram var, bu kavramlar güç getiriyor, güç daha fazla para getiriyor. En önemlisi de bu dünyada insan diye bir kavram var. Eskiden olsa, kötü davrananlara "biraz insan ol" derdim. Ama artık demiyorum. Zaten insan olduğu için kötü çünkü. İnsan kavramı hiçbir zaman olumlu bir kavram olmadı ki, biz öyle algılamak istedik. Öyle olduğuna inanmak istedik. Peki size soruyorum. Bir insanın, kendisinden daha güçsüz bir insandan her şeyini çalabildiği, bir insanın sadece renginden dolayı yargılanabildiği, köle olarak çalıştırılabildiği, bir insanın karşı cinsinin güçsüzlüğünü kullanarak ona tecavüz edebildiği, onun vücudunun içine zorla bir organını sokabildiği, bir insanın küçük bir çocuğun vücuduna dokunarak kendini tatmin edebildiği bir dünyada yaşarken, benim istediklerim ütopyadan fazla ne olabilir ki?

     İnsanın ne kadar iğrenç olabileceğinin en büyük göstergesi güç kavramında yatıyor. Tecavüz de, köleleştirme de güçlünün güçsüze yaptığı şeylerdir. Siz hiç güçsüz birinin güçlü birine zarar verebildiğini gördünüz mü? Ya fizikseldir ya maddi, bir şekilde zarar veren daha güçlüdür. Peki güç kavramını eşitleyebilmek mümkün müdür? Benim ütopyamda mümkün. Şöyle, parasal gücü zaten eşitleyebiliriz, aslında bu çok kolay. Ama teoride kolay, pratikte mümkün değil. Kimseye para kazanma sınırı getiremezsiniz. Ama şunu yapabilirsiniz, işçi olarak emekçi olarak çalışıp az para kazanan insanlara az para verilmesini engelleyebilirsiniz. Peki bunu yapabilecek olan devlet, büyük iş sahipleriyle, ülke ekonomisini yönlendiren kodamanlarla güç birliği yapıp daha fazla para kazanmak yerine işçinin parasını artırır mı ? Normal şartlarda asgari ücret daha fazla olamaz mıydı? Çok rahat olurdu. Hani şimdi diyorlar ya olmaz diye, belki 5000 olmaz ama en azından iki katına çıkabilir. Sermaye şirketlerinin bunu kabul etmeyeceğini düşünüyorlar. Yapmayın lütfen, devlet bizi temsilen orada duruyor ama birkaç kodamanla baş edemiyor öyle mi? Güldürmeyin beni.


     Ne kadar garip değil mi, yolda yürürken yerlerde oturup dilenen, yemek isteyen, elleri ayakları çıplak çocukları görüyoruz ve yürümeye devam ediyoruz. Çocuk, ÇOCUK. Dünyanın en savunmasız, en aptal, en yardıma muhtaç, en çıkar gütmeyen varlıkları. Yerlerde sürünüyor, biz bu duruma o kadar alıştık ki, o çocuğu görüp hiç görmemiş gibi geçiyoruz. Ama bu bizim de hatamız değil. Siz yolda bir çocuğa yemek alsanız, etrafınızı on tanesi sarar. Hepsine paranız yetmez ki...Bir gün yetse ertesi gün yine yapsanız, üçüncü gün yetmez. Sokakta o kadar çok insan var ki, bizler vatandaş olarak yetişemeyiz. Sosyal devlet kavramı burada önem kazanıyor. İnsanlar arasında sağlayabileceği kadar eşitlik sağlaması gerekiyor devletin. Sokakta yaşayan her insan için ev açması gerekmez, en azından yatıp uyumaları için, yemek yemeleri için bazı yerler gerekiyor. İstanbul'da vardır belki. Ama çoğu şehirde yoktur. Aslında bakarsanız olsa ne olur ki? Bazı dilenciler bilerek gidip orada yaşamıyorlar. Çünkü sizin bir günde terleyerek emek harcayarak kazandığınız parayı onlar yerde oturarak kazanıyor zaten. Banka hesabı olanlar bile var. Şimdi çalışanla çalışmayanlar nasıl aynı kefede olsun? Ben neden dilenciye paramı vereyim? Vermek de zorunda değilim... Bakın, yine aynı yere geliyoruz. İnsan insan olmaya devam ettikçe, birileri diğerlerinin sırtından geçinmeye, birileri daha fazla kazanmaya, birileri açlıktan ölmeye, çok az bir kısım da erdemli bir şekilde yaşamaya çalışmaya devam edecek. Ama asla benim ütopyam gerçek olmayacak. Çocukların tecavüze uğradığı bir dünyada güzel olan şeyler ne kadar güzel kalabilir ki zaten?

24 Mayıs 2014 Cumartesi

Hukuki Yardıma İhtiyacı Olan Herkes İçin

     Merhabalar!

    Öncelikle, kaybettiğimiz işçilerimize Allah rahmet eylesin, hepimizin başı sağolsun. Bugün yaşanan deprem için de geçmiş olsun diyorum.

    Geçen onca zamana rağmen bu blogdan vazgeçemedim. İlk göz ağrım ne de olsa. Kişisel blog yazmaya başka bir blogda devam ettim. Ama burayı ihmal etmemin başka bir sebebi vardı. Bir ay sonra hukuk fakültesinden mezun oluyorum. Son 5 sınav kaldı. Hukuki yardıma ihtiyacı olan bir sürü kişi olduğunu biliyorum. Özellikle kadınlar ve çocuklar için yardım çok önemli. Tacize uğrayan kadın ve çocuklar ne yapacaklarını bilmiyorlar. İşvereninden parasını alamayan işçiler, işten çıkardıktan sonra kıdem tazminatını alamayanlar da yardım almak için bir avukata gidemiyorlar çünkü hukuki danışmanlık inanılmaz pahalı. Şiddet gören, kocası terk eden kadınlar nasıl boşanacaklarını, neleri talep edebileceklerini ve nerelere sığınabileceklerini bilmiyorlar. Artık yardıma ihtiyacı olan ama maddi durumu olmayan herkes konu ne olursa olsun önce Google'ı açıyor ve internetten bilgi edinmeye çalışıyor. Ben de yeri geliyor ödevlerim için yeri geliyor sınavlarım için internetten hukuki araştırma yapıyorum. Genelde hep hukuki dille yazılmış ve yardıma ihtiyacı olan kişiler tarafından anlaşılmayan bir dil kullanılmış. Bir şey sorsanız anında cevap alamıyorsunuz, ya da samimiyetsiz oluyor. 


     Ben hukuki bilgisini sadece para için kullanan kişilerden olmak istemiyorum. İnsanlara yardım etme idealimden uzaklaşmamak için de ilk göz ağrım bloğumu bu amacım için kullanmak istiyorum. Kişisel bloğumu da takip edenler zaten anlayacaklardır kim olduğumu. :) Oradan da, buradan da bana mail atabilirsiniz. Ben sürekli yeni konularda sizleri bilgilendirmeye çalışacağım. Eğer hukuki yardıma ihtiyacınız olursa mail adresime yazın, elimden geldiğince yardımcı olurum. Tecrübeli bir avukat kadar bilemem ama yardımcı olmak için çaba göstereceğimden emin olabilirsiniz.

      Her gün yeni bir şey yaşıyoruz ülke olarak. Sürekli sorunlar, yorumlanması gereken şeyler var. Güncel konularda da fikirlerimi paylaşacağım. Siyasi konularda da yazacağım. Burada herkes aynı görüşte olmak zorunda değil. Bunu bilerek, özenli bir dille, kimseyi rencide etmeden yazacağım. Siz de aynı düşünmek zorunda olmadığımızın farkındasınız tabi ki. Bu nedenle fikirlerimizi paylaşırken birbirimize saygılı olmayı unutmayalım. Söylemek istediğiniz bir şey, vermek istediğiniz bir cevap olursa ya da hukuki bir konuda yardıma ihtiyacınız olursa yorum bölümünden de mail adresimden de bana ulaşabilirsiniz.

     

2 Haziran 2013 Pazar

31 Mayıs Direnisi Özgürlügümüzü Geri Almamızın Baslagıcıdır

     Bugün 31 Mayıs direnişimizin 3. günü. 31 Mayıs'tan önce de küçük bir grup oradaydı, ama kimse pek farkında değildi olayların. Polis'in o grubu ağaçların dibinde çadırlarında uyurken biber gazıyla uyandırmasından sonra asıl direniş başladı. İnsanlar sadece bir parkı korumak istediler en başta. Ama sadece bir park, bir ağaç değildi olay. Özgürlüktü ! Sırf bu yüzden bastılar gaz bombasını. Bizim parkımızı korumak isteyen vatandaşlarımız orada gaz yerken biz evde oturacak değildik. Biz de onları savunmak için çıktık, bize de bastılar gaz bombasını. Yetmedi tazyikli sularla uzaklaştırmak istediler. Yetmedi dövdüler. Bir amca kulağını kaybetti, önce koptuğunu söyleyemediler bile amcaya... Bir çocuk biber gazı yediği için kalp krizi geçirdi. Sırrı Süreyya Önder kendini makinenin önüne siper etti yıkım başlamasın diye, şiddet gördü, hastaneye kaldırıldı. Gazeteci Ahmet Şık hastaneye kaldırıldı. Sanatçı Leyla Okay yoğun bakımda... Ve bunlar gibi yüzlerce insan yaralandı, göz altına alındı. Ve bugün, o direnişçiler Taksim'de sokaklardaki pisliği temizliyorlar yağmurun altında. İşte bu yüzden bu direniş büyüdü, sadece bir ağaç için değil, ağaç bahanemiz olsun ! Bu unutulmasın, unutturmayın. Bir ağaç için yakıp yıktılar dedirtmeyin.

     Önce kürtajı yasaklamaya kalktılar, sonra bazı kitapları yasakladılar, Emek sineması'nı yıktılar, alkol yasağı getirdiler, şimdi de Gezi Parkı'nı yıkmaya çalışıyorlar. Utanmadan, sıkılmadan, insanların özgürlüklerini elinden alıyorlar. Sorun şu ki ; hepimizi bu olaylara duyarsız kalan bir avuç koyun sandılar. Kendilerini de çoban. Şu kadar söyleyeyim ; bu olaylara tepkisiz kalan, insanları direniş için suçlayan, hala farklı konularda blog yazan, tüm bunlara rağmen hala iktidar partisini destekleyen insanların kendi öz iradelerine sahip olduklarını düşünmüyorum. Onları kendi beyinlerini kullanabilecek insanlar olarak görmüyorum, yönetilmeye, yönlendirilmeye ihtiyaçları olduğunu düşünüyorum. Ve bazı iktidar sahipleri bu aptallığın çok güzel farkında.

     Arkadaşlar, bugün o içkiyi içmek istemiyor olabilirsiniz, bugün Emek Sineması'na gitmeyebilirsiniz. Siz istemiyorsanız gitmezsiniz, birileri gitmenizi yasakladı diye değil ! Gitmemek kendi seçiminiz olsun, bilin ki kendi iradenizde alkol almıyorsunuz, o müstehcen kitapları prensiplerinize aykırı olduğu için okumayın, yasaklandığı için değil. Anlayabiliyor musunuz ? Gerçekten ulaşabiliyor muyum size ? Sinyal alıyor musunuz, yoksa jammerlar sizin de sinyalleri de mi bloke etti ?

     O insanlar polislere kitap okudular, gitar çaldılar, yemeklerinden ikram ettiler. Polislerin önünde moonwalk yaptılar. O insanlar polislere zarar vermediler. Sonradan sinir krizi geçirip taş atanlar ya da provokatörler olabilir. Ama insanların yedikleri biber gazları, portakal gazları, tazyikli suların yanında bir taş ne kadar orantılı ? İnsanlar oraya normal kıyafetleriyle eylem için geliyor - he bir de gaz maskesi - polisler oraya özel kalkanlarıyla ve kasklarıyla geliyor. Allah aşkınıza ne kadar gaddarca olduğunun farkında mısınız ? Peki ya, her şeye rağmen devam edin, püskürtün insanları diyen başbakan bozuntusuna ne demeli ? Tüm bunlara hiçbir tepki göstermeyen muhalefet partisi başkanı bozuntusuna ne demeli ?

      Bugün bütün Türk medyasının korkak ve rezil durumda olduğunu anladığımız gündür. Halk Tv dışında hiçbir kanal hiçbir yayın yapmadı. İnsanlar orda bir şeyler için mücadele ederken, şiddet görürken, bütün dünya bizim yanımızdayken, yandaş medya hala saçma sapan yarışmaları dizileri, izdivaç programlarını göstermeye devam etti. Twitterı olmayan kimse hiçbir şeyi tam olarak öğrenemedi. Sırf o yandaş medya yüzünden internet kullanamayan insanlarımız asıl gerçekleri öğrenemediler ! Polisler insanların hayatlarını karartmaya devam etti. Polislere çok büyük yetkiler verildi, polisler de bu yetkileri çok güzel kullandı.

     Kanunsuz emir diye bir şey vardır hukukumuzda bilir misiniz ? Alt üstten bir emir aldığı zaman sorgusuz sualsiz uygulamak zorunda değil. Eğer emir hukuka aykırıysa üste durumu bildirir, illa yapmaya zorlanırsa da emri yazılı olarak ister sorumluluğunun olmaması için. Üst de yazılı olarak verince hukuka aykırı emir uygulanır. He eğer o emir hukuka aykırılığın ötesinde ceza hukuku anlamında suç teşkil ediyorsa o emir hiç uygulanmaz. Zaten insan olan polisler rozetlerini bıraktılar. İnsan olmayanlar demek ki gerçekten istediler o suçları işlemeyi.

     Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne göre sadece eylem yapan bir gruba biber gazıyla müdahale, çok ciddi bir müdahale nazarındadır bilir misiniz bunu ? Hatta Türkiye daha önce bu müdahalesi sebebiyle cezalandırılmıştır. Portakal gazı için ne düşünüyorlar bilir misiniz ? Portakal gazını demir cobla dayakla aynı kefeye koyuyorlar. Abd, Avrupa Birliği, Uluslararası Af Örgütü, Beyaz Saray hepsi iktidarı uyardı. Ama bence en komik olan, en ironik olan, en utandırıcı olan Esad'ın Tayyip'i uyarması ve halka eziyet etttiğini söylemesiydi. Esad ya ! Ama bundan bizler utanmayalım, azıcık utanacak yüzleri varsa onlar utansın.

 
     Biz o biber gazlarını boşuna yemedik, o amcanın kulağı boşuna kopmadı ! Bu direniş bir şeylerin başlangıcıdır. Özgürlüğümüzü geri almamızın başlangıcıdır !




     

1 Haziran 2013 Cumartesi

Cıkın Kabugunuzdan !

     Ülkemle hiç bu kadar gurur duymamıştım ! Hep birlikte yürüyelim ! Bu sefer başaracağız galiba !

23 Mayıs 2013 Perşembe

Lütfen Bloglovin'den İzlemeye Alın

     Biliyorsunuz Google Reader bir süre sonra kullanılmayacak. Yazılarımın size ulaşabilmesi için lütfen Bloglovin'den izlemeye alın : http://www.bloglovin.com/blog/5441001

22 Nisan 2013 Pazartesi

Kemalist - Islamcı Ayrımı Tehlikesi

      Ne ara bu hale geldik biz ? Ne zaman tüm haklarımızı ve özgürlüklerimizi kullanmamızı borçlu olduğumuz liderimiz Atatürk'ü dinsiz ilan ettik ? 60'lı yıllarda ve 80'li yıllarda sağcılar ve solcular vardı. Belki o zamanlar çok kötü bir ayrım gibi görünüyordu ama şimdiki durumdan çok daha iyi olduğu kesin. Şu an ayrım Kemalistlik ve islamcılık ayrımı. Kelimeleri incelersek gerçekten şaşkınlık verici bir durumla karşılaşıyoruz. İslamcılık nedir ? İslam bir dindir evet, heralde İslamcılar da o dinin mensupları olsa gerek. Ben de müslümanım ama hiç kendimi o gruba ait hissetmiyorum. Çünkü ben hiçbir zaman onlar kadar muhafazakar olamam. Bence din Allah ile kul arasında kalması gereken bir kavram. Asla İslamcılar tarafında olmayacak olmamın bir sebebi de karşılarına Kemalistleri almış olmaları. Kemalistleri nasıl tanımlarız peki ? Mustafa Kemal Atatürk'ün izinden gidenler uygun mu bilmiyorum. Öyleyse benim de Kemalist olmam gerekir. Ama sonra bakıyorum o gruba da dahil olamam ben. Çünkü o grup da gerçekten inançlı insanlara inanılmaz derecede cephe almış durumdalar. İyi ama neden kendilerine Kemalist diyorlar ? Ben Atatürk'ün izinden gidiyorum ama Atatürk de ben de dine karşı değiliz ki. Kemalistlere de dahil olamam çünkü onlar da Atatürk'ün adını böyle bir ayrımda kullandıkları için Atatürk'ü dinsiz olarak gösteriyorlar.



      Okullarda kıyafet serbestisi geliyor biliyorsunuz. Bazı okullarda uygulanmaya başlandı bile. İşte bu uygulanmaya başlayan sistem bir ilkokulda çok ilginç bir durum ortaya çıkardı. Bir kez daha ülkemden ve insanımdan utandım. Kendi liderlerinden de İslamdan da soğuyan zavallı ülkem. Kıyafet serbestisinin uygulanmaya başladığı ilkokulda küçücük çocuklar okula türbanla gelmeye başlamışlar. Sizce o yaşta buna kendileri mi karar veriyorlar ? Bu sistemin birinci kötü sonucu burada ortaya çıkıyor. Ailelerin küçük yaştaki kızlara istemeseler de türban takmalarının önü açılıyor. Bu türbanlı kızlara karşılık olarak bazı küçük çocuklarda okula gelirken Atatürk rozeti takmaya başlıyorlar. Garipliğe bakar mısınız ? Daha o yaştan böyle bir ayrımın içine giriyorlar ve kafalarına Atatürk ve dinin tamamen zıt olduğu işleniyor. Bu durumun daha ilginç yönü de sonradan ortaya çıkıyor ve türbana izin verilen bu okulda rozet takan öğrenciler uyarılıyor ve velileri okula çağırılıyor. Sonra veliler ve öğretmenler arasında, sonra da veliler ve diğer veliler arasında anlaşmazlıklar çıkıyor. Bu arada öğrenci için kıyafet serbestisini fırsat bilen öğretmenler de okulun içinde türban takmaya başlıyorlar. Sözde Kemalist veliler buna tepki gösteriyor, ve diğer öğretmenler de daha rahat giyinmeye başlıyor. Sonra da diz üstü etek giyen öğretmenlere uyarı geliyor. Daha ne kadar saçma bir durum olabilir ? Bir ülkede daha ne kadar saçmalık yaşanabilir, bir millet daha ne kadar gerizekalı olabilir ?

      Ben kendi ismimle sahip olduğum twitter hesabında bu durumla ilgili birkaç tweet atmıştım. İlkokul çağındaki çocuklara türban takmanın önünün açılmasının tehlikeli bir durum oluşturduğunu savunmuştum. Peki benim tweetlerimden sonra takibi bırakan arkadaşıma ne demeli ?  Kendisi neyi savunuyor anlamadım ki ! Bir ülkede din iktidar tarafından bu kadar kullanılırsa, insanlar bu kadar yanıltılırsa işte böyle olur. Kendi içimizdeki ayrılmalar bile bu ülkeyi çatırdatmaya yeter. Dış güçlere ya da sıcak savaşa ne gerek var ? Bizim kendi içimizdeki savaş devam ettikten sonra hiçbir zaman güvende olmayacağız.

13 Mart 2013 Çarşamba

Devlet Denen Varlık Bu Kadar Çaresiz Olmamalıdır.

      Bir yerde çok çok paralı bir adam, bir yerde çok çok parasız bir adam. Birisi iş yeri sahibi, birisi işçi. Biri çok çalışıyor, biri masasında oturuyor. Biri güçlü, biri güçsüz. Biri paralı, biri parasız.

     Devletin görevi bu iki insan arasındaki farkı en aza indirmektir. Devlet belki parası az olan kişiye ek ödeme yapamaz ama sunduğu imkanlarla harcadığı miktarı en aza indirir. Örneğin hastaneler çok güzeldir, çok temizdir, yeterlidir, parası az olan kişi özel hastane yerine devlet hastanesini tercih eder, ücretsiz yararlanır, ilaçlarını çok uygun fiyata alabilir. Okullar temizdir, eğitimi yeterlidir, çocuğunu özel okul yerine para ödemeden devlet okuluna gönderir ve o çocuk iyi yerlere gelir. Üniversiteyi kazandığında masraflar az paralı vatandaşımızın boyunu aşmaz, çocuğu mezun olup iş sahibi olur. Bunun gibi örnekler çoğaltılabilir. 


     Öyle bir durum var ki, eşitsizliğin de adaletsizliğin de son noktası. Az paralı işçi, çok paralı patronu tarafından işten çıkarılıyor. Ya da parasını alamadığı için kendisi işten çıkmak zorunda kalıyor. Kim bilir kaç aylık maaşı içerde kalmış. Sonra ne oluyor ? O işçiye asla ama asla o parası zor kullanma olmadıkça ödenmiyor. Ama işçi zaten güçsüz, zor kullanamıyor. Belki hukuk benim yanımda olur diyor, belki paramı o şekilde alabilirim. Peki işçi dava açsın, ne de olsa verilmiş bir emek, karşılığında verilmesi gereken bir ücret var. Önce bir dava dilekçesi yazıyor, sonra adliyeye gidiyor. İşçiyi vezneye yönlendiriyorlar. Dava harcı ödeyecek. Ne kadar dersiniz ? Alacağına göre değişiyor ve işçinin alacağı, mağduriyeti ne kadar fazlaysa, dava harcı da o kadar fazla oluyor. 1000 tl nin üzerinde olduğu bile oluyor. İşçi birkaç aylık maaşının derdine düşmüşken, elinde avucunda bir şey kalmamışken ondan bir aylık, belki iki aylık maaşı kadar para istiyor devlet. Neden peki ? O vatandaşımızın vereceği iki aylık maaşa muhtaç olacak kadar çaresiz ve muhtaç mı devlet denen organ ? 

     Dış borçlarımız silinmiş, yok enflasyon azalmış, yok diğer devletler çok kötü durumdaymış, bizden borç almışlar bilmem ne. Sen daha kendi vatandaşının mağduriyetini gideremiyorken, diğer devletlere milyar dolarlar versen ne yazar ? Devlet halkı için vardır. Halkının iyiliği için vardır, diğer devletlere yardım etmek için değil. Çünkü amacı sadece oysa devleti bağımsız bir tüzel kişi ilan edelim, kendi kendine takılsın. Ama devlet bağımsız bir tüzel kişi değil arkadaşlar, devlet mensup olduğu halk tarafından hayat verilmiş bir tüzel kişidir, asla bağımsız değildir, olamaz.

24 Aralık 2012 Pazartesi

Hastayıımmm

      Bir burun nasıl bu kadar akabilir arkadaş ! Bir insan günde kaç kere hapşırabilir ! Ben çok hastalanan, soğuk algınlığı geçiren biri değilim ondan garipsedim galiba şimdi :) O kadar üşüyorum ki ellerim mahvoldu. Günde 5 - 6 kez krem sürüyorum. Burnumdan nefes alamadığım için dudaklarım çatladı, habire krem kremm, içim dışım krem oldu. 
      Aslında kadınlar hastalığa erkeklerden çok daha fazla dayanıklıdır değil mi hanımlarr :)) Hepimizin bildiği gibi erkekler grip bile olsalar yataklara düşebilirler, birden bire çocukluklarına dönerler, ilgi beklerler. :) Ben konuştum konuştum, al sana hastalık gibi bir cevap aldım. Jay Jay konseri çıkışında vestiyerden montlarımızı almayı beklerken bir güzel  soğuk yedim. Ama yine de yataklara düşmedim o ayrı. Ama nedense bunalıma girdim. Ben depresyona girmekten çok korkuyorum çünkü zaten yeterince depresifim normalde. Ama buradan sevgilime kucak dolusu aşk gönderiyorum. :) Nasıl tahammül ediyorsun o hallerime bilmiyorum bebeğim ama bir daha sana trip atarsam bulaşık yıkadıktan sonra lavabonun dibinde kalan artık olayım. Başımın tacısın erkekim. :)

     Sınavlarıma üç hafta kalmasına rağmen şimdiden başladım notları okumaya. He aslında normal bir şey ama ben son ana bırakanlardanım. :) Medeni Usul diye bir illet var kiiii ! Yıllardır inat edip gitmediğim yaz okuluna gönderecek beni bu gidişle. Ben deyim matematik, siz deyin fizik, bütün iğrenç dersleri ve sınavları birleştirin, öyle bir ders yani. Nasıl cenabet bir dersse bırak sınavlarından geçmeyi çalışmak için başına oturamıyorum bile. Zaten bunalıma girdim salya sümük ağlamaktan bir hal oldum bir de sınav dönemi geliyor. :( Neden hep böyle dandik zamanlarda dandik şeyler bir araya gelir ki ?

      Bir cesaret ana haber bültenlerine bakmaya başladım. Çünkü biliyorsunuz ki her gün yeni bir kötü haber alıyoruz. Ama ilk defa bu kadar güldüm. Aslında gülünecek pek bir şey yok olayda ama trajikomik. Saf bir amcamız bacayı temizlemek istemiş, ama bacayı benzinle temizlemek istemiş. Baca alev almış, yangın çıkmış. İtfaiye de 45 dk gecikince yanındaki iki eve de sıçramış. Bir adam da bağırıyor " İşte suçlu arıyorsanız oradaa ! Bir değil iki değill, bacayı benzinle temizliyorr !" Yani gülmeyip ne yaparsınız ?

     Bu arada normal boy Nutella kavanozunun fiyatı 8.5 lira olmuş. Bir Nutella keyfimiz vardı lan !

22 Aralık 2012 Cumartesi

Jay Jay Johanson Konseri ve Hukuk Fakültesi Sınav Sorusu

      Dün gece Jay Jay Johanson konserindeydik. Gerçekten muhteşemdiii !  Konser Bronx'taydı, ilk defa gittik oraya. İstiklal Caddesi'nde Terkos pasajı var ya hani çok çok ucuza süper parçalar bulabildiğiniz yer. İşte orası gece muhteşem bir eğlence mekanına dönüşüyor. Nasıl oluyor henüz anlayabilmiş değilim. :) Kapı gece 10 da açıldı ama konser 11.30 da başlayacaktı. Tam zamanında gidip kendimize bir masa bulduk. Çünkü hemen doldu masalar. Ama oturacak yer yoktu gece saat 2 de konser bitene kadar ayaktaydık. Ben ve bir arkadaşım daha topuklu giymiştik biraz ayaklarım ağrıdı gecenin sonunda. :) Dj gerçekten muhteşemdi. Jay Jay gelmeden önce o kadar iyi müzikler çaldı ki, konser olmasa bile her gece gidebilirdim oraya. Massive Attack ile başladı, Björk, İamx ve birçoklarıyla devam etti, tekrar Massive Attack ile sonlandırdı ve Jay Jay çıktı. Sadece son albümünden söyleyecek sandık ama en muhteşem parçalarını söyledi. Yeni albümünden de söyledi, ve yeni yaptığı bir şarkıyı ilk defa bize söyledi. Far Away, She Doesn't Live Here Anymore, She is Mine But I'm Not Hers, So Tell the Girls That I am Back In Town... gibi süper şarkılar dinledik. Gerçekten çok çok tatlı, çok kibar ve mütevazi bir insan. O kadar çok gülümsedi, o kadar çok teşekkür etti ki her alkış için. Piyanisti de mükemmeldi. Çok çok iyi çaldı ve hiç hata yapmadı, inanılmazdı. Piyano çalan biri olarak hayran kaldım. Jay Jay o kadar temiz söyledi ki şarkıları, youtube dan aynısını dinleyebilirsiniz öyle temiz söyledi. :) Sevgilimle rahatsız olduğumuz tek şey önümüzdeki çiftti. Tam önümüzdeydiler ve konser boyunca öpüştüler, seviştiler resmen. Abartmıyorum, bütün konser boyunca. Benim de sevgilim yanımdaydı ama biz oraya Jay Jay'i dinlemeye gittik. Onlar yiyişmeye gelmiş, saygısızlıktan başka bir şey değil.



      Bu sabah da Ezgilerde hep birlikte kahvaltı yaptık, sohbet ettik. Ne konuda derdimiz varsa anlattık, dertleştik. Akşam sevgiliyle ders çalıştık Skype 'da. En başta sevgilimin gönderdiği linkle şok oldum. Bunu okumanız lazım : http://beta.eksisozluk.com/azgine-ve-safsalake-arasindaki-lezbiyen-iliski--3655393?p=1  Aslında bir hukuk öğrencisi olarak her türlü soruya ve soruna hazırlıklı olmamız gerektiğini düşünüyorum ama bu sefer hoca biraz abartmış ve eşcinselleri aşağılamaya kadar vardırmış olayı. İsimlere dikkat lütfen. Safsalake ve Azgine. Gülmemek için kendimi tuttum çünkü çok ciddi bir şey aslında. :) Şoku atlattıktan sonra derse devam ettik. Sonra piyano çalıştım. Chopin Nocturne op 9 no 2 yi bitirmeme bir sayfa kaldı. Belki kameraya kaydedip yayınlarım bitirince :)

21 Aralık 2012 Cuma

Blog Anketi

      21 Aralık'ta herhangi bir şey olacağına zaten bir saniye bile inanmadım kıyamet falan açısından ama küçük de olsa bir değişiklik olmaması 22 Aralık'ta korkacağım tek şeydi. :)) Benim için 21 Aralık demek Jay Jay Johanson konseri demek. Sevgilim, kardeşim ve en yakın arkadaşlarımla konsere gidiyoruz. Ve Şirince'ye selamlar gönderiyoruz. :D
***

     Sevgili blog arkadaşım Ezgi'nin hocası bloglar konusunda bir anket hazırlamış, bir araştırma yapmak istemiş. O da benden rica etti. Ben ankete katıldım, 5 dakikanızı alır. İsim ya da herhangi bir bilgi vermenize de gerek yok. İşte linki de bu http://www.jetanket.com/s/bloganket
***

       Sınavlarım iyi geçti sanmıştım, ama düşük notlarım var maalesef. Yaz okulu ile birlikte bütünleme de geldi diye düşük notlar vermeye başladılar. Çok da umurumda sanki. 
***

     Sevgilimin doğum gününü önce baş başa, sonra da bizim evde en yakın arkadaşlarımızla kutladık. Çook eğlendik gerçekten. :) Deri cüzdan ve kemer takımı aldım, uçurmamız için dilek fenerleri aldım. Çok beğendi hepsini :)
***

      Okuldaki kızlarla aramı düzelttim. Hatta geçen rakı balık yaptık. İtiraf oyunu oynadık. İçtik de içtik süperdi :)