24 Aralık 2012 Pazartesi

Hastayıımmm

      Bir burun nasıl bu kadar akabilir arkadaş ! Bir insan günde kaç kere hapşırabilir ! Ben çok hastalanan, soğuk algınlığı geçiren biri değilim ondan garipsedim galiba şimdi :) O kadar üşüyorum ki ellerim mahvoldu. Günde 5 - 6 kez krem sürüyorum. Burnumdan nefes alamadığım için dudaklarım çatladı, habire krem kremm, içim dışım krem oldu. 
      Aslında kadınlar hastalığa erkeklerden çok daha fazla dayanıklıdır değil mi hanımlarr :)) Hepimizin bildiği gibi erkekler grip bile olsalar yataklara düşebilirler, birden bire çocukluklarına dönerler, ilgi beklerler. :) Ben konuştum konuştum, al sana hastalık gibi bir cevap aldım. Jay Jay konseri çıkışında vestiyerden montlarımızı almayı beklerken bir güzel  soğuk yedim. Ama yine de yataklara düşmedim o ayrı. Ama nedense bunalıma girdim. Ben depresyona girmekten çok korkuyorum çünkü zaten yeterince depresifim normalde. Ama buradan sevgilime kucak dolusu aşk gönderiyorum. :) Nasıl tahammül ediyorsun o hallerime bilmiyorum bebeğim ama bir daha sana trip atarsam bulaşık yıkadıktan sonra lavabonun dibinde kalan artık olayım. Başımın tacısın erkekim. :)

     Sınavlarıma üç hafta kalmasına rağmen şimdiden başladım notları okumaya. He aslında normal bir şey ama ben son ana bırakanlardanım. :) Medeni Usul diye bir illet var kiiii ! Yıllardır inat edip gitmediğim yaz okuluna gönderecek beni bu gidişle. Ben deyim matematik, siz deyin fizik, bütün iğrenç dersleri ve sınavları birleştirin, öyle bir ders yani. Nasıl cenabet bir dersse bırak sınavlarından geçmeyi çalışmak için başına oturamıyorum bile. Zaten bunalıma girdim salya sümük ağlamaktan bir hal oldum bir de sınav dönemi geliyor. :( Neden hep böyle dandik zamanlarda dandik şeyler bir araya gelir ki ?

      Bir cesaret ana haber bültenlerine bakmaya başladım. Çünkü biliyorsunuz ki her gün yeni bir kötü haber alıyoruz. Ama ilk defa bu kadar güldüm. Aslında gülünecek pek bir şey yok olayda ama trajikomik. Saf bir amcamız bacayı temizlemek istemiş, ama bacayı benzinle temizlemek istemiş. Baca alev almış, yangın çıkmış. İtfaiye de 45 dk gecikince yanındaki iki eve de sıçramış. Bir adam da bağırıyor " İşte suçlu arıyorsanız oradaa ! Bir değil iki değill, bacayı benzinle temizliyorr !" Yani gülmeyip ne yaparsınız ?

     Bu arada normal boy Nutella kavanozunun fiyatı 8.5 lira olmuş. Bir Nutella keyfimiz vardı lan !

22 Aralık 2012 Cumartesi

Jay Jay Johanson Konseri ve Hukuk Fakültesi Sınav Sorusu

      Dün gece Jay Jay Johanson konserindeydik. Gerçekten muhteşemdiii !  Konser Bronx'taydı, ilk defa gittik oraya. İstiklal Caddesi'nde Terkos pasajı var ya hani çok çok ucuza süper parçalar bulabildiğiniz yer. İşte orası gece muhteşem bir eğlence mekanına dönüşüyor. Nasıl oluyor henüz anlayabilmiş değilim. :) Kapı gece 10 da açıldı ama konser 11.30 da başlayacaktı. Tam zamanında gidip kendimize bir masa bulduk. Çünkü hemen doldu masalar. Ama oturacak yer yoktu gece saat 2 de konser bitene kadar ayaktaydık. Ben ve bir arkadaşım daha topuklu giymiştik biraz ayaklarım ağrıdı gecenin sonunda. :) Dj gerçekten muhteşemdi. Jay Jay gelmeden önce o kadar iyi müzikler çaldı ki, konser olmasa bile her gece gidebilirdim oraya. Massive Attack ile başladı, Björk, İamx ve birçoklarıyla devam etti, tekrar Massive Attack ile sonlandırdı ve Jay Jay çıktı. Sadece son albümünden söyleyecek sandık ama en muhteşem parçalarını söyledi. Yeni albümünden de söyledi, ve yeni yaptığı bir şarkıyı ilk defa bize söyledi. Far Away, She Doesn't Live Here Anymore, She is Mine But I'm Not Hers, So Tell the Girls That I am Back In Town... gibi süper şarkılar dinledik. Gerçekten çok çok tatlı, çok kibar ve mütevazi bir insan. O kadar çok gülümsedi, o kadar çok teşekkür etti ki her alkış için. Piyanisti de mükemmeldi. Çok çok iyi çaldı ve hiç hata yapmadı, inanılmazdı. Piyano çalan biri olarak hayran kaldım. Jay Jay o kadar temiz söyledi ki şarkıları, youtube dan aynısını dinleyebilirsiniz öyle temiz söyledi. :) Sevgilimle rahatsız olduğumuz tek şey önümüzdeki çiftti. Tam önümüzdeydiler ve konser boyunca öpüştüler, seviştiler resmen. Abartmıyorum, bütün konser boyunca. Benim de sevgilim yanımdaydı ama biz oraya Jay Jay'i dinlemeye gittik. Onlar yiyişmeye gelmiş, saygısızlıktan başka bir şey değil.



      Bu sabah da Ezgilerde hep birlikte kahvaltı yaptık, sohbet ettik. Ne konuda derdimiz varsa anlattık, dertleştik. Akşam sevgiliyle ders çalıştık Skype 'da. En başta sevgilimin gönderdiği linkle şok oldum. Bunu okumanız lazım : http://beta.eksisozluk.com/azgine-ve-safsalake-arasindaki-lezbiyen-iliski--3655393?p=1  Aslında bir hukuk öğrencisi olarak her türlü soruya ve soruna hazırlıklı olmamız gerektiğini düşünüyorum ama bu sefer hoca biraz abartmış ve eşcinselleri aşağılamaya kadar vardırmış olayı. İsimlere dikkat lütfen. Safsalake ve Azgine. Gülmemek için kendimi tuttum çünkü çok ciddi bir şey aslında. :) Şoku atlattıktan sonra derse devam ettik. Sonra piyano çalıştım. Chopin Nocturne op 9 no 2 yi bitirmeme bir sayfa kaldı. Belki kameraya kaydedip yayınlarım bitirince :)

21 Aralık 2012 Cuma

Blog Anketi

      21 Aralık'ta herhangi bir şey olacağına zaten bir saniye bile inanmadım kıyamet falan açısından ama küçük de olsa bir değişiklik olmaması 22 Aralık'ta korkacağım tek şeydi. :)) Benim için 21 Aralık demek Jay Jay Johanson konseri demek. Sevgilim, kardeşim ve en yakın arkadaşlarımla konsere gidiyoruz. Ve Şirince'ye selamlar gönderiyoruz. :D
***

     Sevgili blog arkadaşım Ezgi'nin hocası bloglar konusunda bir anket hazırlamış, bir araştırma yapmak istemiş. O da benden rica etti. Ben ankete katıldım, 5 dakikanızı alır. İsim ya da herhangi bir bilgi vermenize de gerek yok. İşte linki de bu http://www.jetanket.com/s/bloganket
***

       Sınavlarım iyi geçti sanmıştım, ama düşük notlarım var maalesef. Yaz okulu ile birlikte bütünleme de geldi diye düşük notlar vermeye başladılar. Çok da umurumda sanki. 
***

     Sevgilimin doğum gününü önce baş başa, sonra da bizim evde en yakın arkadaşlarımızla kutladık. Çook eğlendik gerçekten. :) Deri cüzdan ve kemer takımı aldım, uçurmamız için dilek fenerleri aldım. Çok beğendi hepsini :)
***

      Okuldaki kızlarla aramı düzelttim. Hatta geçen rakı balık yaptık. İtiraf oyunu oynadık. İçtik de içtik süperdi :)

      

23 Kasım 2012 Cuma

Ders, Ders, Ders, Ders...

      Sonunda bitti. Ama beni de bitirdi bu vize dönemi. Artık sinir krizi geçirip bağıra bağıra ağlamaya başlayınca annem durumun vahametini anladı. Sakin olmamı, 4 senede bitirmek zorunda olmadığımı falan söyledi. Ama ben bunu zaten biliyorum benim derdim hiçbir zaman okulu 4 senede bitirmek olmadı ki. 4 senede bitirsem bile bir sene yatıp dinlenirim zaten. Neyse. Sonuç olarak geberdim. 

      Kızlar, yurtta ders çalışmak ne kadar zorsa emin olun evde de öyle. En azından oradakilere bağırıp çağırabilirsiniz. Ama evde ses olunca insan bir yandan da duygusal moda giriyor. Neden beni hiç düşünmüyorlar ? Onların zor zamanında ben böyle mi yapıyorum ? Lan o kadar zırladık kardeş gelmedi yanıma bir abla ne oldu neyin var sakin demedi. Falan fıstık. 



      Dün sevgilime doğum günü hediyesini aldım. Yine güzel bir sürprizli hediye oldu :D. Her doğum gününde çıtayı biraz daha yukarı çekiyorum. Daha ne yapabilirim derken yine buldum bir süper şey lanet olsun. İnşallah o da beğenir. Beğenecek tabii o kadar uğraştım. Neyse sonra ne olduğunu söylerim çünkü okuyup öğrenmesini istemiyorum. Sevgiliye alınabilecek hediyeler konusunda bir kitap yazabilirim. Hatta öyle bir yazı da yazayım da google dan hediye arayanlar nasiplensin la. Ya da yazmasam mı kendileri düşünüp bulsunlar banane beyin bedava sonuçta. Baya hediye oldu şimdi düşününce. Biz 2009 ocak ayında çıkmaya başladık. Yani 2008 de kasım ayındaki doğum gününü kaçırdık. Yanında olabildiğim 3. doğum günü aşkımın. Bu arada 4 sevgililer günü, 3 yıldönümü geçirdik. 4. yılımız da 2013 25 ocak. Yani doğum günümden 3 gün önce. Genelde doğum günümle birlikte kutluyorduk ama onla birlikte olmak demek benim için yeniden doğmak yani yeni bir doğum günü demekti o yüzden artık ayrı ayrı kutlamalıyız buna karar verdim. :) Yani kasım dan şubata kadar her kış üç hediye demek bu. Usta oldum artık . :D

      Sınav dönemi ev de odam da çok dağıldı. Annem de elinden geleni yapıyor ama akşama kadar çalışıyor kadın, kardeşimle benim dağınıklığımı toplamak için ev dağınıklığını toplama diye ayrı bir dalda eğitim görmeniz gerekiyor. O dağınıklığı sadece ben toplayabilirim. Hatta bu sefer ben bile nereden başlayacağımı bilmiyorum. Hep filmlerdeki gibi bir "O" an olsun istedim. İşte o andan sonra hep titiz davrandım, işte o andan sonra çok çalıştım ve şimdi buradayım gibi. Dur bakalım benim "O" anım ne zaman. Aslında sevgilimle yaşadığım o anlar çoktur ama, kimsenin desteği olmadan kendi kendime o anım yok sanırım. Olsa mesela o andan sonra odam hep düzgün olsa falan :)

      P.S : Bu arada mim yapma özürlüyüm, kabul ediyorum, affedin a dostlar.

12 Kasım 2012 Pazartesi

Beyinsizsiniz. Okuyun Da Cevap Verin Lan.

      Vatandaşlık dersimize hoşgeldiniz. Bugünkü konumuz açlık grevi yapan piçler ve destekleyen henüz bir sıfat bulamadığım ve amaçlarını gerçekten merak ettiğim Türk vatandaşları. Yıllardır devam eden bir iç savaş var hepimizin bildiği gibi. Pkk yüzünden binlerce askerimiz şehit oldu. Bu terör örgütünün başında da Abdullah Öcalan var. Terör örgütü Kürtlerden oluşuyor olabilir ama bu bütün Kürtlerin düşman olduğu anlamına gelmiyor. Türk halkının önce bunu öğrenmesi gerekiyor.  


      İkinci olarak öğrenilmesi gereken şu: Her dil seçmeli olarak öğretilebilir. Hele ki Türkiye'de bu kadar Kürt vatandaş varken tabi ki Kürtçe'nin de öğretilmesi gerekir. Ama atlamamanız gereken bir nokta var ki bu nokta çok ama çok önemli. Anayasada eğitimin dili Türkçe olarak öngörülmüş ve asla eğitim başka bir dilde verilemez. Bunun Kürtlere saygısızlıkla bir alakası yok. Bizim ülkemizde bir sürü ulustan insan var. Hepsi için ayrı bir dilde eğitim verilecek değil ya. 

      Üç. Anadilde savunma herkesin hakkıdır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nde bu zaten öngörülmüştür ve Türkiye de o sözleşmenin taraf devletlerindendir. Eğer kişi anadilinde savunma yapmak istiyorsa mahkemede anadilinde konuşur, ülkenin de o kişiye bir tercüman atama zorunluluğu vardır. Yeminli tercüman olacak ve o kişiye yardımcı olacak. Ama kesinlikle ve kesinlikle hiçbir ülke, yargı makamının sujelerinin, anadilinden başka bir dilde yargılama yapmasına müsaade etmez, edemez. Türk hakimi, Türk savcısı, Türk mahkemelerinde Kürtçe yargılama yapamaz. Her şeyin bir sınırı var.

      Dört. Tecrit cezası idam cezasına alternatif olarak getirilmiştir. Normalde terör örgütü başı olma; bebek, çocuk demeden acımasızca öldürme, ülkeye karşı insanları savaş için yetiştirme ve ülke vatandaşlarıyla ve askerleriyle savaşma, ve ülkenin bazı yerlerinde bombalı saldırılarda bulunma terör örgütü fiileridir ve bu devlete karşı suçlardandır. Cezası idamdı ama kaldırıldı ve tecrit alternatif olarak getirildi. Tek başına ve çok küçük bir alanda ölene dek kalması gerekiyor Abdullah Öcalan köpeğinin. Normalde Amerika'nın El Kaide'yi yok ettiği,öldürdüğü gibi bizim de pkkyı, onu öldürmemiz lazımdı ama biz o kadar akıllı bir hükümete sahip olamadık. Yakalayamadık. Yakaladılar ve bize öldürmeme şartıyla teslim ettiler. 

     Eğitim ve savunma hakkının sizce tecrit cezasıyla aynı platfromda savunulması nasıl mümkün olabilir ? Bu insanlar her yere bomba koyuyor, askerlerimize, ülkemize saldırıyorlar. Ve bu insanlar o köpekten emir alıyorlar. O köpek elinde olsa hepimizi gebertmeyi seçer. Gencecik çocukları öldürdü. O köpeğin soyundan gelenler tecrit cezasının kaldırılmasını istedi. Ağzına sıçıyım neden kaldırılsın o insanlar boşuna mı şehit oldu !!! O herif bizim düşmanımız lan ! Hani pkklılar bunun için grev yapsınlar anlarım da Türk vatandaşları neden destekliyor amına koyaym lan ! Salak mısınız lan beyniniz nerde !!! Beni en çok korkutan ne biliyor musunuz ? Aydın geçinen sanatçılar da destekliyor. Onca insanın ölümüne sebep olan, bebekleri bile acımasızca öldüren adamın tecrit cezası kaldırılsın diyorlar. Neden anasını satıyım ? Var mı okuyan ve savunan biri ? Bana açıklayın ya ! 
      Beyinsizsiniz.

11 Kasım 2012 Pazar

Mustafa Kemal Atatürk Icin

      Sevgili arkadaşlarım; bu sabah kendi ülkemizde, kendi topraklarımızda, kimsenin sömürgesi altında olmayan Türkiye Cumhuriyeti'nde özgür bir Türk vatandaşı olarak uyanıyorsak, bu büyük liderimiz Mustafa Kemal Atatürk sayesindedir. Ne şanslıyız ki dünyada gelmiş geçmiş en büyük lider bizimdir ve bununla gurur duyabiliriz. Biz de onun bize emanet ettiklerini koruyarak, onun ilkelerini yol göstericimiz sayarak onu gururlandıralım. Biz onu gerçekten tanımayan, onu anlamayan insanlardan olmayacağız. Çocuklarımız ders kitaplarında önderimizin bizler için yazdığı 'Gençliğe Hitabe' yi göremeyecek belki ama; biz çocuklarımıza, hatta tüm dünyaya büyük önderimiz Atatürk'ün bize öğrettiklerini, nasihat ettiklerini asla unutmadığımızı ve unutmayacağımızı gösterelim.  Şimdi sadece ulu önderimiz Mustafa Kemal Atatürk'ü düşünelim. Hepimizin başı sağ olsun.



























9 Kasım 2012 Cuma

Vize Dönemi Stayla

   

       Yine saçlarımı tepeden toplayıp, normalde giyinmediğim, çok şık olmayan orta halli kıyafetlerden giyindiğim, sabah kalkıp ders çalıştıktan sonra okula gidip sınava girdiğim, sonra eve dönerken not okumaya devam ettiğim ve ertesi gün için evde tekrar not okuduğum döneme geldik. Bu iki hafta böyle devam edecek ve canım çıkacak ayın 22 sine kadar. Sonra ayın 27 sinde sevdiceğimin doğum gününü başbaşa bir yemekle ve içkiyle kutlayacağız ve  bu bana iyi gelecek. Her sene olduğu gibi.  

*****

      Çok ilginçtir ki o orta halli fazla giyilmeyen kıyafetlerden bazen tesadüfen çok güzel kombinler çıkabiliyor. Aynı evde yapılan ve mükemmel olan topuz gibi. Bu arada orta halli derken kastettiğim maddi anlam değil. Hepimiz kıyafetleri sınıflandırırız. Çok şık bulduklarımız ve kendimize yakıştırdıklarımız, orta halli günlerde giyilenler falan fıstık. İşte böyle saçmalayacak kadar sıkıldım daha şimdiden. 

*****

     Bu arada sigarayı bir azalttım, bir azalttım ki sormayın gitsin. Bıraktım bırakacağım yani. :D Tabi sınav dönemim olmasa daha etkin bir bırakma dönemi olabilirdi. Şimdi sürekli not okumak stres yapıyor, sıkılıyorum. 

*****

     Şu an okul uzayacak mı uzamayacak mı bilmiyorum. Çok kararsız ve iğrenç bir dönem bu. Bir arkadaşım sene başında ders kaydı yaptıramadığımız dersler için sonradan yaz okuluna gidebildiğimizi söyledi. Bana çok saçma geldi. Bu konuda bir bilginiz var mı acaba ?

*****

     Ehliyet kursuna yazılıyorum dostlar. Önümüzdeki ilkbaharda ehliyetim elimde olacak. Hem de çok süper bir fiyata. İstanbul avrupa yakasında kurs arayanlara detay verebilirim. 

*****

     Bu yaz burnumu yaptırmaya karar verdim. Çok sıkıntım yok aslında, sadece daha iyi görünmesini istiyorum. Hukukta çevre yapmadan halledeyim şu işi de öyle tanınayım. Sonradan aa yaptırmış olmasın. Okulda da herkesin tanıdığı bir insan olmadığımdan çok sorun olmayacak. Önerebileceğiniz bir estetik cerrahı varsa lütfen yazınn :).


     Ben derse dönüyor, ve hepinizi öpüyorum.

30 Ekim 2012 Salı

Zorunlu Bayram Ziyareti

       Geçen bayram babamla yaşadığımız sorun yüzünden evine gitmemiştik. Yine de bayramlaştık tabi ki ama gerçekten evine gitmemem gerekiyordu, çünkü hem babama çok kırgındım, hem de babaanneme. Babaannemin o nemrut suratını çekmeyi hiç istemiyordum. Bu bayram gittiğimde, aslında gitmemekte ne kadar doğru bir şey yaptığımı tekrar anladım...

      Babama bayramda kesin gideceğimizi söylemiştim. Ama cuma günü için kardeşim de ben de plan yapmıştık. Hayat ve kardeşimin kız arkadaşı gelecekti, güzel bir gün geçirecektik.  Perşembe günü babam aradı cuma gelin diye. Kardeşim topu bana atmış, ablamın işi var diye. O da haklı tabi babama cevap vermekten sıkıldı. Ben konuştum sonra cuma değil pazar günü geleceğiz diye. Neymiş efendim çok kıymetli küçük halam da gelecekmiş cuma günü, onlarla da bayramlaşmış olurmuşuz. Ya bu halam insan mı ben onla bayramlaşacağım. Annem de biz de neler yaşadık, annemle babam ayrıldıktan sonra bir kez bile arayıp çocuklar nasılsınız demedi, annemi bir kez bile arayıp abla nasılsın demedi. Bütün hata babamda olduğu halde annemde kusur bulmaya devam etti. Ve hala ne zaman karşılaşsak ben onun söylediklerine cevap vermekten sıkıldım, o laf sokma çabalarından sıkılmadı. Annemle babam ayrıldığında ben 14 yaşımdaydım, kardeşim 12. Hiç yanımızda olmadılar. Sanki onlar boşandı annemden. He ayrıca bize selam bile vermeyen insan, bize o kadar zarar veren teyzemle de görüşmeye devam etti. O yüzden küçük halamı sevmem.



     Pazar günü gittik babama. Her zamanki gibi konuşacak çok şey bulamadık. İmdadımıza babaannemin sofraya çağırması yetişti. O da önce iyi davrandı, sarıldı falan, sonra laf sokmaya devam... Salataya tuz at diyor, sonra da tuzu sofraya götür diyor, sonra da o tuz sofraya gider mi, sen de hiç bir şeyden anlamıyorsun diyor. Neyse oturduk sofraya. Ne dese beğenirsiniz ? "Ee çocuklar anneniz artık balık yapıyor mu ? Ev kokuyor diye balık pişirmezdi, halbuki babanız çok severdi." Ya patavatsızlığa bakar mısınız ! Üstelik öyle bir şey yok yani annem hep yapar balık, çok da sever. Biz de bu cevabı verdik tabi ne diyelim. Sonra neymiş anneannem bacağı kırılınca ziyaretine gelmemiş. Lan senin bacağın kırıldığında dedemin ölümünün üstünden iki ay bile geçmemişti, kadıncağız kendini eve kapattı hala dışarı çıkmıyor seni mi düşünecekti. Ondan o hassaslığı nasıl beklersin. Buna da cevap verdim. Son olarak dayımın çocuklarını sordu. Çok tatlı olduklarını falan söyledik, büyüdüklerini söyledik. Bu sefer de "Annelerine çekmişlerdir kesin ahahah." dedi. Dayıma laf sokuyor. Babam da demesin mi "Lafı ağzımdan aldın anne hahaha." Lan bu ne düşüncesizlik ! Bayram ziyaretine gelmişiz, bütün zor zamanlarımızda yanımızda olan insanlara laf sokuyorsunuz, hem de siz hiç yanımızda değilken ! Kardeşim de "Dayım iyi insandır, en azından bir çok kişiden iyi olduğu kesin !" dedi. Benim de bir şey dememe gerek kalmadı. Ki zaten gücüm de kalmadı. Böyle saçma sapan geçti işte. 

      Bir tek cuma günü Hayat'la olduğumdan çok güzel geçti. Akşam kardeşim, kız arkadaşı, Hayat, ben batak oynadık, içtik, çok eğlendik. Sonra da 29 Ekim'de Ezgi'yle çok yakın iki arkadaşımızla buluştuk. Yedik, içtik, sohbet ettik, çok eğlendik. Bu arada çoğu kişiye artık isim vermem gerektiğini biliyorum ama nedense bir türlü sahte isim bulamıyorum. :) 

      Sınavlarıma çok az kaldı. Artık çalışmaya başlamam gerek...

25 Ekim 2012 Perşembe

Kurban Bayramı Kokusu

      Hepinize mutlu bayramlar ! 

      Dün Hayat'la önce bir şeyler yedik, sonra da iki bira içelim diye Nevizade'ye gittik. Neredeyse bir senedir gitmemiştik, o kadar değişmiş ki. Beer House'a gittik güzel diye. Mekan iyiydi ama müzikler o kadar garipti ki. Önce arabesk Türkçe pop, sonra yabancı pop, caz, rock... Her türden müzik çalıp kafamızı çorbaya çevirdiler. Daha arife günü olmasına rağmen İstiklal o kadar kalabalıktı ki. Tabi kalabalıktan kastım apaçiler. Yanınızda bir erkek yoksa büyük olasılıkla tacize uğramadan yürüyemezsiniz. Ben çocukluğumdan beri burada kendimi koruyarak yaşamayı öğrendim ama gezmeye gelenlere tavsiye etmem. 



      Hayat'la Çok güzel bir gün geçirdik. Bol bol sohbet ettik, güldük, eski günlerden bahsettik. Sonra da eve döndüm. n anladım ki biz gerçekten evlensek de çok eğleniriz. :) 

      Bugün annem eski günlerdeki gibi "Buuugüün bayram ! Erken kalkın çocuklarr" diye uyandırdı kardeşimle beni. Kahvaltı yapıp anneanneme çıktık. Tabi bir süre sonra kurban etleri geldi eve. Anneannem anadolu kadını tabi kasaba verir mi, illa kendi kesecek ! Resmen sıcakken geldi parçalanmış koca hayvan. Anneannem oturdu başına, dayımla başladılar dağıtmaya. Ama 3-4 saatte ancak bitirdiler. Çiğ et o şekilde ağır kokuyor tabi. Kavurmayı çok severim ama hayatımda hiç bu kadar midem bulanmamıştı. Belki yeni öldürülmüş ve parçalanmış halini görmeseydim, hayvan daha sabah canlıydım diye tüm sıcaklığıyla bağırmasaydı daha rahat yerdim. Bir dine inanıyorsanız -her şeyi sorgulayın tabi ki ama - bazen susmanız gerekir. Yine de böyle olmamalı diye düşünüyorum. En azından ben kesinlikle kasaba falan yaptırırım hatta şirket dağıtsın çünkü vejeteryan olmama ramak kalmıştı. :D Şaka bir yana benden vejeteryan olmaz. :D 

     
    Kardeşimle birlikte dedemin kabrine gittik iki demet çiçekle. Dedemin ölümünden beri konuşmadığımız, görüşmediğimiz kaltak teyzem de oradaydı. Aslında kardeşim demişti "Bir de orada görüyormuşuz." diye ama ihtimal vermedim. O kadar da tesadüf olamazdı değil mi ! Birbirimizin yüzüne bile bakmadık. Bir hoca dedem için dua okudu. Sonra annem aradı, anneme söyledim okuduğunu. Bu mal da bana duyuracak ya illa hemen bir arkadaşını aradı "Evet canımmm mezarlıktayım, bir de hoca buldum biraz para verdim, ona Kur'an okuttummm." Bu kadar patavatsızlık olmaz yani. Umarım bir daha karşılaşmak zorunda kalmam. Teyzem hakkında böyle konuşmamın sebeplerini bilseniz az bile söylediğimi anlarsınız...

20 Ekim 2012 Cumartesi

       Bu ara o kadar çok şok oldum ki, atlatamadığım için yazamıyorum. Birini atlatmadan biri geliyor. Vay babaan.

30 Eylül 2012 Pazar

Çok Paylasmak Istiyorum Ama Paylasamıyorum Ki

     İşte... Çok çelişkili şeyler var. Ne desem bilemiyorum.


      Bazen derim ki affetmek en önemli şeydir, en başta da kendisini affetmeli insan. Birilerine kin duyarız ya bazen, affedersek geçer o duygu, ne kadar affetmek bazen çok zor olsa da. Bu düşüncemin de arkasındayım ama bir yandan da güvenmek diye bir şey var. Eğer biri çok kötü bir şey yaptıysa affetseniz de o güven geri gelir mi ? Affetmek neye yarar o zaman ? Belki de sadece içimizde büyüttüğümüz o kinden kurtulmak için gereklidir. Bilmiyorum.
    
     Bazen derim ki her zaman olumlu düşünmek lazım. Çünkü ancak inanırsan olur. Her zaman da bu düşüncemin arkasındayım zaten. İnanmak başarmanın yarısı hem. Zaten yapabileceğine inanmıyorsan kıçını da kaldırmazsın. Kendi kendine ihtimalleri sıfıra düşürürsün. Ama bir yandan da şunu derim bazen; kendim de çok hayal kurmama rağmen beklentiye girmemek gerek derim. Çünkü bir şeyi gözünüzde ne kadar büyütürseniz hayal kırıklığına uğrama olasılığınız da o kadar yükselir. En iyisi çok kaptırmayalım inanca kendimizi, bırakalım her şey sürpriz olsun. 

    Eskiden derdim ki mutluluk her zaman içten gelmelidir. İçgüdüseldir yani. Ama şimdi biliyorum ki mutluluk öğrenilir de aslında. Daha doğrusu nasıl mutlu olacağımızı öğrenmemiz, kendimizi tanımamız gerekir. İçimizde ufak bir mutsuzluk hissettiğimiz an mutlu olma sebeplerimizi ve bunun geçici olduğunu düşünmeliyiz. En önemlisi sabretmeyi öğrenmek bence. Özellikle kendimize karşı. İnsan kendi beynine, düşüncelerine, iç sesine karşı sabretmeyi öğrenince, o zaman insan olmayı öğrenir bence. He ben olabildim mi onu da bilmiyorum. Tüm yazdıklarımı birleştirip kendimizle barışabiliriz belki de. 



    Ben küçükken yaşadığım zorlukları severdim. Çünkü ne kadar zorlanırsam hayal gücüm o kadar inanılmaz bir hale gelirdi. Çözüm üretirdim, yazı yazardım, müzik dinlerdim... Aslında kendimi en çok dinlediğim, kendimle en çok baş başa olabildiğim zamanlar zorlukların üstesinden gelmeye çalışırken ki zamanlardı. Büyüdükçe zorluklar da büyüdü ve ben kendim üstesinden gelemez oldum. Olmuştum daha doğrusu. Sevgilim ve annem olmasaydı ne olurdu bilinmez.Ve Ezgi. Ezgi burada gerçekten ismini kullanacağım tek kişi. Çocukluğu bırak bebeklik arkadaşım. Ne arkadaşı lan, dost ve ötesi. Küçükken daha mı akıllıymışım yoksa yıllarla birlikte hayat mı kurnazlaştı bilmiyorum. Yazdıkça daha iyi anlıyorum. Hep yazdıkça daha iyi anlarım kendimi. 

    İnsanlar içine atar ya çoğu şeyi, kendi büyük patlamanıza en çok yaklaştığınız anlardır işte o attığınız anlar. Gülümsemeye çalıştığınız, hatta gülümsediğinize kendiniz de inandığınız zamanlar yani. Bir çelişki daha. Gülümsemek ve mutlu olmak sabırla oluyorsa ve mutsuzluğumuza sabretmemiz gerekiyorsa, neden sabırla içimizde tuttukça patlama anımıza daha çok yaklaşıyoruz ? 

    İnsan denen varlığı anlamak çok zor. Etrafınızdaki insanları tanımak, güvenmek... Sonra gözünüzü açtığınızda koca bir eli nah çekerken görmek. Sevdiğim insanları kaybedeceğimi hiççç düşünmezdim ben. Ölüm hep başkalarının başına gelir sanırdım. Annemle babam hep birlikte kalacak sanırdım. Ayrıldıktan sonra da babamla ilişkim iyi olacak sandım. Gerçek arkadaşlarım hep gerçek kalacak sandım. Bir insan için hem üzülmenin, hem o insanı özlemenin hem de nefret etmenin aynı anda olamayacağını düşünürdüm. Ben çok güçlüyüm sanırdım lan. En komiği de o. 

    Hayır aslında ben güçlüydüm. Benim gücümü tükettiler. Çok iyi niyetliydim, saftım, neden kötü davrandılar bilmiyorum. Asıl çelişkiyi burada yaşıyorum. Ben iyi niyetle gülümsemeye devam etsem, kazık yemeye devam ederim. İnsanın en savunmasız olduğu anlar gülümsediği anlardır çünkü. He ben şimdiki gibi soğuk ve mesafeli olmaya devam etsem, içine girdiğim kabuk o kadar kalınlaşacak ki sıkışıp kalacağım.

    Şu an içimdeki her şeyi dökmek istiyorum buraya. Çok paylaşmak istiyorum ama paylaşamıyorum ki.

23 Eylül 2012 Pazar

Türk Zekası Ile Gazete Kullanımı



<a href="http://www.bloglovin.com/blog/5441001/?claim=924sgqeuj44">Follow my blog with Bloglovin</a>