29 Şubat 2012 Çarşamba

Siftah Yaptım + Mim

     Evett sonunda dün okula giderek bu dönemi açmış bulunuyorum ve şansıma da dersler yeni yeni işlenmeye başlamış. Yani gitmediğim iki haftada pek bir şey kaçırmamışım :)) Tek kaçırdığım şey, şükürler olsun ki kaçırmışım, arkadaşlarımın Sortie gezisi olmuş. Gidip dans etmişler falan fıstık. Sonra gecenin 3'ünde oradan çıkıp bir de otobüs beklemişler. İstanbul'da doğmadıkları çok belli oluyor gerçekten. Hayır İstanbul tehlikeli falan diyorlar ya burada yaşamayanlar, ben çok şükür bir tehlikesini görmedim. Çünkü burada doğmuş biri olarak saat kaçta nerede olmamam gerektiğini biliyorum. Şimdi gecenin üçünde Allah korusun hırsızlık ya da daha kötüsü olsa ne olacaktı ? Tamam özgürlüklerimizi kısıtlayanlar utansın tabi ki ama madem böyle iğrenç bir durum var o zaman ona göre yaşamayı öğrenmeliyiz. Zaten dans etmekten de nefret ederim. Çünkü edemem. 


     Arkadaşlarımdan birinin bir yıllık bir ilişkisi var ve başkasından hoşlanıyormuş. Hala ilişkisini bitirmedi. Ayrıca başkasından hoşlandığını erkek arkadaşı da biliyormuş. He ama hala erkek arkadaşını seviyormuş. Öyleymiş. 


     Ne zamandır mimleri yapamıyorum. Yapamadıklarım için özür dilerim. Enes mimledi en son hemen onu yapmak istiyorum. :) Mimler açısından da bir siftah yapmalıyım. :)


1. Hayatınız filme çekilse adı ne olurdu ve hangi şarkılar çalardı ?


Gerçekten hiç bilemiyorum. Çok sıkıcı olacağı kesin.


2. Bir şeyleri değiştirme gücünüz olsa neyi değiştirirdiniz ?


Çok şey. Öncelikle insanların kendilerini satmamalarını isterdim. Çünkü dünyada olan her kötü şeyin sebebi insanların satın alınabilmesi yüzünden.
Bunun dışında da ölüm kavramının bu şekilde olmasını istemezdim. Keşke insanlar ölüm kavramını unutabilseydi.


3. Sizi en çok etkileyen sinema sahneleri ?


İzlerken gerçekten çok etkilendiğim çok sahne vardır ama şu an pek hatırlayamadım. Aklıma gelenler;
 The Fall filminde asıl karakterin sevdiği kadına ateş edeceği bir sahne vardı. Kadının gözlerini bağlamak istedi ama kadın izin vermedi. Son ana kadar erkeğin gözlerine bakmak istediğini söyledi. Çok ağlamıştım.
 Sonra Shawshank Redemption'da asıl karakterin kurtulduğu ve yağmurun altında kollarını açtığı sahne de güzeldi. Ama en güzeli şuydu;
 Dogville filminde Nicole Kidman'ın o iğrenç kasabadan kurtulduğu, insanın ne kadar iğrenç bir yaratık olduğunu ne kadar aksine inanmaya çalışsa da anladığı ve onları cezalandırdığı sahne. Tek kelimeyle mükemmeldi. 
 Babam ve Oğlum'da filmin sonunda çocuğun ölen babasının hayalini gördüğü ve babasının gittiği sahne. Her seferinde ağlarım.


4. Yaşadığın şehir bir günlüğüne sana tahsis edilmiş, senden başka kimse yok. Ne yaparsın ?


Sevgilim de yanımda olsa ? Başka türlü anlamı olmaz, hiçbir şey yapmazdım.


5. Şu sıralar ilgiyle takip ettiğiniz diziler ?


Behzat Ç.
Bir Kadın Bir Erkek
House MD
Game Of Thrones
Dexter
Breaking Bad
How I Met Your Mother
Gossip Girl
Pretty Little Liars
Fringe


     Mimlemiyorum çünkü yazsam da görmeyeceksiniz, çünkü büyük olasılıkla okumuyorsunuz. :)



26 Şubat 2012 Pazar

Tatil Dönüsü

      Döndüm !

     Ama hiç dönmek istemedim. Yani istedim, evi, bizimkileri özledim ama her günümü sevgilimle geçirdiğim tatilden dönmek istemedim. O kadar güzeldi ki. Uludağ bembeyazdı, biz bembeyazdık, kurduğumuz hayaller, neşemiz, kahkahamız bembeyazdı. Ne zaman gittim ne zaman döndüm anlamadım. Ama o kadar iyi geldi ki okula gitmeye bile hazırım artık :D

     Kayak falan yapamadık tabi. Eğitimi bilmemnesi var 4 günde öğreneceksin de kayacaksın da... Biz kartopu oynayıp, maç yapıp, koşup eğlenmeyi, uzun ve el ele yürüyüşler yapmayı  tercih ettik :). Yol uzundu, keyifliydi. Bursa'ya indikten sonra Uludağ'a çıkmanın o kadar uzun süreceğini tahmin etmemiştim. Uzun virajlı yollardan dağa çıktık ama yollar gerçekten muhteşemdi. Sürekli yukarı çıktığımız için kulaklarım tıkandı basınçtan. En sonunda vardık da dinlenebildik biraz. Dönüşte de Bursa'da gezdik biraz, tabi ki iskender yedik :)). Açıkçası İstanbul'a yakın olduğundan ve Uludağ gibi bir tatil merkezi olduğundan Bursa'nın daha gelişmiş bir yer olduğunu sanıyordum. Yani yollar, yerleşim, binalar açısından. Ama insanları o kadar sıcaktı ki... Bir şey soruyorsun güleryüzlü insanlar doğru düzgün cevap veriyorlar, yol veriyorlar, yardımcı oluyorlar. Sonra trafik yok, parklar var, hele bir kütüphanesi var... Of diyorum yani o kadar güzel bir yapıydı ki. Ulaşım çok rahattı. 3 saatlik yoldan İstanbul'a döndük, bir 3 saat de İstanbul'un trafiğini çektik. Bursa'dayken ah İstanbulum derken İstanbul'a dönünce daraldım ve Bursa'ya dönmek istedim resmen. :))



     Otelin kahvaltısı sabahın köründe olduğundan uykum düzene girdi. Ama ben döner dönmez düzeni bozmayı başardım tabi. Şu an iki saattir uyuyor olmam gerekiyordu. Yine ayaktayım saat 2 de. Gitmesi çok güzeldi ama dönmesi, valiz boşaltması falan çok uyuzdu tabi. Eve gelip bir süre mal mal etrafa baktım, sonraki iki gün de evde dinlendim. Salı günü artık okula başlamalıyım, yeterince gecikti çünkü.

     Buradan el sallayıp selam göndermek istiyorum. Bursa'da bizi kazıklamaya çalışan ama yutturamayan taksicilere, otobüste yol boyunca konuşan ve başımızı şişiren ergenusa ve yol sormadığımız halde bize nasıl gideceğimizi açıklamaya çalışan tatlı ve yardımsever amcaya selam gönderiyorum. Karaman'daki yavrukuşuma öpücüklerimi ve aşağıdaki resmi yolluyorum. :)) 
Missbone'uma her sabah uyandığı yer için, ve aşık olduğu kişinin yüzünü her gün görebildiği için şükretmesini ve bunun değerini bilmesini rica ediyorumm. :))

     Bu arada, bu şablondan da sıkıldım.


18 Şubat 2012 Cumartesi

Zaman Çabuk Geçti

     Bir yandan 3 hafta, 2 hafta, 1 hafta kaldı falan diye sayıp geçmesini bekliyor, bir yandan da beklemesi bile güzel diyordum kii, Uludağ tatili için sadece bir günüm kaldı ! Bir valiz yeter derken ufak bir çanta daha doldu tamamen. 4 gün için ne aldım ki bu kadar diye baktım baktım fazlası yok eksiği var resmen. Kıyafet ve ayakkabı bir çantada, şampuandır kremlerdir diğer çantada, her şey tam gibi. Ama kesinlikle şunu şunu almayı unutma dediğiniz bir şey varsa nolur söyleyin. Bir şeyleri unutmaktan nefret ediyorum.


     Kaç gündür sabaha kadar oturup öğlene kadar uyuyorum. Okul zamanından ve erken kalkmaktan nefret etmeme rağmen en azından hayatı düzene sokuyor bunu kabul ediyorum. 2 haftadır mal gibi yaşıyorum resmen. Kahvaltı, kahvaltılıktan çıkıp bırak öğle yemeğini 5 çayı yanındaki atıştırmalara dönüştü. Onun dışında da fake facebook hesabından facete ne kadar oyun varsa oynuyorum. Big business ve diamond dash birinci sırada. :) Ama yine de bu monotonluk hoşuma gidiyor. Okul zamanındaki uykusuzluk ve sınav zamanındaki stresim aklıma geliyor da böyle hayata can kurban.


     Bazen diyorum ki keşke bu blogu yazdığımı kimseye söylemeseydim, keşke bazı okuyucular ve bazı bloggerlar aşırı ön yargılı olmasaydı da sizle çok daha fazla şey paylaşabilseydim. Aslında kafamda çok şey var, ama bu sebeplerden dolayı kafamda kalması daha mantıklı. Geçen bir bloggerın bir yazısına yorum attım. Hayata bakışı, dine bakışı, fikirleri benimkilerden çok farklı, aslında bir yandan da bu sebeple izleme listemdeydi. Küçümsemek gibi olmasın ama henüz lisede olduğundan biraz da toyluk ve özentilik var. Gayet saçma bir çıkarım yapmış. Ciddi bir hastalık olan ve ölümle bile sonuçlanabilen obezite hastalığını zenginlere özgü sanıyormuş. Yani çok para olunca midenin kapasitesi artıyor mu zannediyor, bütün obezleri zengin ya da bütün zenginleri obez mi zannediyor bilemiyorum ama sırf bu yüzden millet olarak "oh iyi oluyor bu obezlere" gibi bir çıkarımda bulunduğumuzu sanıyormuş. Ama sonra fakir hastalığı obezite diye bir başlıkla yazısını yazmış. Ben çıkarımının alakasız ve yorumunun acımasızca olduğunu belirten bir yorum yapınca baya sinirlendi sanırım hakaret falan etti. Ben seviyemi korudum tabi ama o yorumlardan anladığım şu ki, bazı insanların kapasitesi o kadar az, görüş alanları o kadar dar ki siz ne derseniz deyin tersinden anlayacak, ve seviyesi de düşükse hakaret edecek. İşte o yüzden burada da gerçek hayatta da, aynı doğrultuda düşüncelere sahip olmadığınız kişilere çok laf anlatmaya çalışmayın, hatta kendi hayatınızla ilgili de çok şey anlatmayın. Çünkü onun anlayacağı kısıtlıdır ve sizin sinirinizi bozmaktan başka hiçbir işe yaramaz. Bir yandan da bu yüzden her şeyi paylaşamıyorum burada. Yorum ya da tepkiden çekinmediğimi önceki yazılarımdan biliyorsunuz. Sebep şu ki öyle konular vardır ki aldığınız yorum size bir şey katmaz, aksine sinir bozar ve gereksizdir. Üstelik o kişinin hiç haddine değildir. Güncel bir konuyla ilgili yazdığımda istediğiniz gibi yorum atın, ben de okurum cevaplarım ama özel hayatımla ilgili yorum yapılması çok saçma gelir ve ne haddine senin diyesim gelir. Ondan da özel hayatını paylaşan kimseye "neden böyle yaptın, ne saçma" tarzında yorum atmam. Eğer ben yazarsam yoruma açık hale gelir o yüzden yazmamayı tercih ediyorum zaten. Yazdığım her şeye istediğiniz gibi yorum yapabilirsiniz, asla küçük görüp hakaret etmem. Ki ne haddime zaten.


     Şarjım bitiyor, uykum geldi, burada bırakıyorum ve yorumlarınızı bekliyorum. :))

11 Şubat 2012 Cumartesi

Soru Cevap Mimi

     Missbone'cum beni mimlemiş. En sevdiğim mim türü olan soru cevap mimlerinden. Ama ben hiç en'li sorulara cevap veremem. Aklıma gelen ilk şeyi yazarak cevaplamaya karar verdim. :)


1.Sence çok anlamlı bir söz ?


     Benim için en anlamlı sözcüklerden biri "güven" dir. Dolayısıyla biri bana güvendiğini söylüyorsa bu benim için çok anlamlı. Onun dışında bir insanın kendine güveniyorsa başaramayacağı bir şey olmadığını düşünüyorum. Ve bu konuda ciddiyim. Çok zor durumda olan insanlar için dahil, kendine güvenip çabalarlarsa bu durumdan çıkılabilir diye düşünüyorum. Ben de deneyip başardım. En yakınlarımda da şahit oldum. Kadere inanıyorum ama bir yere kadar. İrade de çok önemli. Bu nedenle Shakespeare'in "Düşüncelerin neyse, hayatın da odur. Hayatın gidişini değiştirmek istiyorsan, önce düşüncelerini değiştir." sözünü söylemeden geçemeyeceğim. :)


2.Makyajında olmazsa olmazın ?


     Kesinlikle, açık ara rimel. Kirpiklerim uzun ve gür olduğundan makyajda hep gözlerimi ön plana çıkarırım. Bir insanın yüzünde değişikliği en iyi rimel yapar bence.


3.Uyguladığın güzellik tüyosu nedir ?


     Kirpiklerimin benim için önemli olduğunu yazmıştım. Bu yüzden yatmadan önce badem yağı sürerim, çok güçlendiriyor. Onun dışında dik durmanın ve güçlü bir kadın olmanın güzelliğe ne kadar çok şey kattığını bilemezsiniz. 


4.En sevdiğin içecek ?


    Su !  Çok klasik oldu. :) Onun dışında sevgilimle ders çalışırken alışkanlık haline gelen, vazgeçilmez içecek, white chocolate mocha :)


5.Nefret ettiğin bir şey ?


     Aslında buna da cevap veremezdim en'li soru olduğundan ama açık ara fark atan bir cevabım var. Yalan. House M.D. den bir alıntı yapıyorum ve "Everybody lies." diyorum. Biliyorum herkes yalan söyler ama böyle gözüne baka baka, seni salak yerine koyarak söylüyorlar ya, aslında masum ve zararsız bir çıkarları olsa affedilebilir, ama nedensiz yere söylüyorlar ya, ondan nefret ediyorum.


6.En çok sevdiğin iltifat ?


     Buna cevap vermek zor. Ama en çok aklımda kalanları söyleyebilirim. Öncelikle sevgilimin her sözü özenle seçilmiş gibi ağzımı açık bırakır. Bazen öyle bir şey söylüyor ki yorumsuz bir şekilde durup ona bakmak istiyorum. Ama buraya yazmayacağım tabii ;)). Onun dışında alışveriş yaparken sevgilimin yanında beni yücelten o kasiyeri söylemeden geçemeyeceğim. "On numara fiziğiniz varmış, söylemeden geçemedim." dedi. Yanaklarını sıkıp, öpmek istedim. 
Dedem daha küçükken gözlerimin ve kirpiklerimin çok güzel olduğunu, büyüyünce güzel bir kız olacağımı söylemişti. Canım dedemden duyduğum güzel bir iltifattı.
Son olarak biricik annemin "Sen çok özelsin." demesi birinci sırada. :)


7.Favori kitabın ?


     Jean Christophe Grangé'ın tüm kitapları.
     John Steinbeck - Fareler ve İnsanlar


8. Sana görünüş olarak yakın bulduğun ünlü ?


     Yok.


9. Herkesin beğendiği ama senin sevemediğin bir ürün ?


     Çok şey var bilemedim şimdi. Çok baharatlı parfümler, makyaj bazları,elli bin tane ayrı krem, ugg, bunların hepsi gereksiz. Ama kesin bir cevabım olursa o cevabı yazma hakkımı saklı tutuyorum. :)


10. Şu anda en çok almak istediğin kozmetik ürünü ?


     Saç boyası. Dip boyam geldi !


     Bu mimi biraz geç yaptığım için çoğu kişi yapmıştır diye düşünüyorum. O yüzden bu yazıyı okuyan ve mimi yazmayan herkesi mimliyorum. :D














6 Şubat 2012 Pazartesi

Keske Uyuyakalabilseydim

    Yaz sonundan beri uyuyamıyordum. Son zamanlarda iyiyim artık geçti derken şimdi de uyuyamama korkusu başladı. Yani saat mesela 12 oluyor, hafiften yorgunluğumu hissediyorum ama uyuyamam diye korkup yatmıyorum. Zaman geçirmek için bloga bakıyorum dizi falan seyrediyorum saat 2 oluyor. Gözlerim acımaya başlıyor ama ya uyuyamazsam, biraz daha uykum gelsin diyorum ve biraz daha oturuyorum. Aslında okullar tatil olduğundan erken kalkmama gerek yok ama yine de zaman geçirme isteğiyle izlediğim diziler ve uyku düzensizliğim gözlerimi mahvetti. Gece aynaya bir bakıyorum gözlerim kızarmış. Hemen yatıyorum, sabah kalkıyorum daha tam geçmemiş ama geçer diyorum. Sonra döngü tekrarlandığından tekrar kızarıyor ve acıyor.


    Tabi bu durum psikolojik olarak da hiç iyi olmuyor. Sonuçta insan uykusu varken göz yanılmaları oluyor. Yorgunluk ve uykusuzluktan olduğunu bildiğim halde ürkmeye devam ediyorum. Dua okuyorum sürekli. Sonra uyumaya çalışırken en küçük sesle irkiliyorum. Aslında normal olan seslere farkında olmadan beynim o kadar duyarlı oluyor ki hemen uyanıyorum. Benim yaşımda yalnız yaşayan arkadaşlarım var, artık böyle şeyler olmamalı diyorum ama keşke annemle uyusaydım dediğim de çok oluyor. Küçükken korktuğumda hep babama sarılıp uyurdum. Şimdi sevgilimin yazdığı güzel şeyleri okuyorum. Yanımda olmadığı halde ona sarılıyorum. Ama her şeyden önce beni koruduğuna inandığım bir güç olmasaydı, dualar olmasaydı ne yapardım bilmiyorum. Saygı duyuyorum ama ateistlere böyle zamanlarda çok üzülüyorum. Şimdi izlediğim saçma diziden 40 dk lık  bir bölüm daha seyredeceğim. Ve saat neredeyse 4 e geliyor olacak. Artık sabah olduğundan rahatça uyuyacağım...

5 Şubat 2012 Pazar

Babalar ve Kızları Mimi

    Cherry Wine beni mimlemiş. Bir an önce yapmak istiyorum, sonrasında da Missbone'un mimi var. :)


    Konu babam olunca yazmak zor aslında. Babam hakkında çok yazdım ama genelde sakladım ve kimse okumadı. Küçükken her kız gibi benim de ilk aşkım babamdı. Hani çok küçükken, hiçbir şey hatırlamadığınız dönemlerden küçük kesitleri hatırlarsınız ya, benim hatırladıklarımdan biri de babama "ben de seninle evlenicem banane, hep yanımda kalırsın" dediğim andı. Tabi büyüdükçe evlenmek istediğim kişinin babamla uzaktan yakından alakası olmadığını anladım. Aslında babam mükemmeldir, kalbi çok temizdir, çok kültürlüdür. Okuduğu kitaplar, dinlediği müzikler kalitelidir. Jack London, Richard Bach ve Şebnem Ferah'la beni babam tanıştırmıştır. Ama hepimiz büyüdükçe ebeveynlerimizin aslında mükemmel olmadıklarını anlarız. Ben bunu biraz küçükken anladım. Hatta büyüdüğümü anladığım an babamı hatalarıyla kabul ettiğim andır.


    Neden zıtım babamla ?


     Zıtım, hem de çok. Çünkü ben eşim ve çocuklarımla iyi bir gelecek hayal ediyorum. İyi bir mesleğim olsun, ilerde çocuklarım hiçbir şeyden mahrum kalmasın istiyorum. Bunu babam da tabi ki çok istemiştir. Ama zıt olduğumuz nokta, ben bunları gerçekleştirmek için elimden gelen her şeyi yaparım. Babam da keşke ne kadar mükemmel bir insan olduğunu, kapasitesinin ne kadar fazla olduğunu ve bunun ne kadar azını kullandığını fark edebilseydi.


    Neden babam gibi bi koca istiyorum?


    Bu soruya babamın hangi yönleri kocamda olsun isterdim diye cevap versem daha mantıklı olacak. Kocam da babam gibi kültürlü ve zevkli olsun isterim. Babam gibi çocuklarını dünyadaki her şeyden çok sevsin, onlara her zaman şevkatini ve sevgisini göstersin, çocuklarına güvensin, kararlarına saygı duysun, bir kez bile el kaldırmasın isterim.


    Keşke daha farklı olsaydı dediğim şeyleri de yok değil hani, mesela


    Çok var. Keşke kendisine daha çok değer verseydi, kendisini de bizi sevdiği kadar sevseydi ve hak ettiği gibi mükemmel bir hayat yaşasaydı mesela.


    Peki her şeye rağmen babam mükemmel mi?


    Babam her şeye rağmen; bir insan olarak mükemmel evet. Bir babanın vermesi gereken sevgi ve şevkati bize verdi, o açıdan da mükemmel olduğunu söyleyebilirim. Bize, yani anneme bana ve kardeşime her zaman güvendi, kararlarımıza saygı duydu ve arkamızda oldu. Ne kadar annemle ayrı olsalar da bazen onu 1-2 ay göremesem de babamın her şeye rağmen mükemmel olduğu şeyler var.


    Ne yaparsam yapayım bana "Ben sana güveniyorum, sen en doğru kararı verirsin." diyecek kadar; ve bana küçüklüğümden beri sevgisini "Seni sonsuzun Z' sinden sonra gelen sonsuzdaki en son noktaya kadar seviyorum." diye ifade edecek kadar mükemmel.


    Mimlediklerim:


Missbone
Bir İnce Ses 
Lazanya
İpek Böceği

4 Şubat 2012 Cumartesi

Yeni Sablon Sorunsalı

     Biliyorsunuz ki yeni şablon arayışı içindeyim. Bulana kadar da sürekli değişiklik olacak heralde. Ama öncekinden baya sıkıldım. Şimdilik bu iyi bence.
    Hayat'la iddiaya girdik. Ben 12 sınava giriyorum ya, 3 tanesinden kesin kalacağım dedim, o kalmayacaksın dedi. Ve ben sınavlardan birine hasta olduğum için girmediğim halde, toplamda sadece 2 dersten kalmışım. İddiayı o kazandı. Ama en azından kurtulduğum için sevindiğim derslerim var. :)
    Bu ara çok şükür her şey o kadar iyi gidiyor ki eleştirecek konu bile bulamıyorum. Dün sevgilimle alışverişe çıktık. İhtiyacım olan ve olmayan her şeyi aldım, o kadar indirim var ki. Hayat da hiç öyle ben alışveriş sevmem sıkılırımm of puf çabuk ol falan demez. Sevgilim ama aynı zamanda en yakın arkadaşım o benim. En çok onla alışveriş yapmayı severim ben :). Çok istediğim bir kaban vardı onu buldum, aldım. Eve geldim bir de baktım ki kuşağını koymamışlar. Düğmesi var ama kuşak şart. Taa istinye parka bugün tekrar gitmek zorunda kaldım. Ama nasıl sinirlendim anlatamam. Onun dışında hiçbir terslik yok yani :). Hatta biraz önce babam uğradı. Arkadaşı bana küçük bir Dior paketi göndermiş, içinde minik minik parfümler, küpe ve lipgloss var. Babamla gelenlere bakın ! Tabi baya sevindim. 
   


    Dün Twitter'da çok garip bir şey oldu. Ve Feriha Sarrafoğlu dünya çapında TT oldu. Nasıl oldu anlamadım. Dünya çapında TT nasıl seçiliyor onu da bilmiyorum. Hani daha fazla ülke mi bahsediyor yoksa dünya nüfusuna göre çok insan mı bahsediyor bilmiyorum ama yuh dedim. Ve asıl komik olan da herkes soyadının uzunluğu ve Hazal Kaya'nın boyuna takmış durumda. Gerçekten insanların kusurlarını bu şekilde eleştirmek çok kötü ve acımasızca. Ayrıca kısa boy bir özellik. Herkes çok uzun olmak zorunda değil. Neyse sonuç olarak insan dediğimiz varlığın acımasızlığını tekrar gördüm. Benim bir kusurum olsa ve insanlar kendileri mükemmelmiş gibi dalga geçse gerçekten üzülürdüm.


    Bu arada tatlı Cherry beni mimledi. Ama henüz yapamadım çok üzgünüm. En kısa zamanda yapacağım. Çok teşekkürler. :)