31 Mayıs 2015 Pazar

İnsan Varoldukça

     Ütopya... Tam bir ütopya kafamdaki dünya. Gerçek olması mümkün değil. Çünkü bu dünyada para diye bir kavram var, silah diye bir kavram var, bu kavramlar güç getiriyor, güç daha fazla para getiriyor. En önemlisi de bu dünyada insan diye bir kavram var. Eskiden olsa, kötü davrananlara "biraz insan ol" derdim. Ama artık demiyorum. Zaten insan olduğu için kötü çünkü. İnsan kavramı hiçbir zaman olumlu bir kavram olmadı ki, biz öyle algılamak istedik. Öyle olduğuna inanmak istedik. Peki size soruyorum. Bir insanın, kendisinden daha güçsüz bir insandan her şeyini çalabildiği, bir insanın sadece renginden dolayı yargılanabildiği, köle olarak çalıştırılabildiği, bir insanın karşı cinsinin güçsüzlüğünü kullanarak ona tecavüz edebildiği, onun vücudunun içine zorla bir organını sokabildiği, bir insanın küçük bir çocuğun vücuduna dokunarak kendini tatmin edebildiği bir dünyada yaşarken, benim istediklerim ütopyadan fazla ne olabilir ki?

     İnsanın ne kadar iğrenç olabileceğinin en büyük göstergesi güç kavramında yatıyor. Tecavüz de, köleleştirme de güçlünün güçsüze yaptığı şeylerdir. Siz hiç güçsüz birinin güçlü birine zarar verebildiğini gördünüz mü? Ya fizikseldir ya maddi, bir şekilde zarar veren daha güçlüdür. Peki güç kavramını eşitleyebilmek mümkün müdür? Benim ütopyamda mümkün. Şöyle, parasal gücü zaten eşitleyebiliriz, aslında bu çok kolay. Ama teoride kolay, pratikte mümkün değil. Kimseye para kazanma sınırı getiremezsiniz. Ama şunu yapabilirsiniz, işçi olarak emekçi olarak çalışıp az para kazanan insanlara az para verilmesini engelleyebilirsiniz. Peki bunu yapabilecek olan devlet, büyük iş sahipleriyle, ülke ekonomisini yönlendiren kodamanlarla güç birliği yapıp daha fazla para kazanmak yerine işçinin parasını artırır mı ? Normal şartlarda asgari ücret daha fazla olamaz mıydı? Çok rahat olurdu. Hani şimdi diyorlar ya olmaz diye, belki 5000 olmaz ama en azından iki katına çıkabilir. Sermaye şirketlerinin bunu kabul etmeyeceğini düşünüyorlar. Yapmayın lütfen, devlet bizi temsilen orada duruyor ama birkaç kodamanla baş edemiyor öyle mi? Güldürmeyin beni.


     Ne kadar garip değil mi, yolda yürürken yerlerde oturup dilenen, yemek isteyen, elleri ayakları çıplak çocukları görüyoruz ve yürümeye devam ediyoruz. Çocuk, ÇOCUK. Dünyanın en savunmasız, en aptal, en yardıma muhtaç, en çıkar gütmeyen varlıkları. Yerlerde sürünüyor, biz bu duruma o kadar alıştık ki, o çocuğu görüp hiç görmemiş gibi geçiyoruz. Ama bu bizim de hatamız değil. Siz yolda bir çocuğa yemek alsanız, etrafınızı on tanesi sarar. Hepsine paranız yetmez ki...Bir gün yetse ertesi gün yine yapsanız, üçüncü gün yetmez. Sokakta o kadar çok insan var ki, bizler vatandaş olarak yetişemeyiz. Sosyal devlet kavramı burada önem kazanıyor. İnsanlar arasında sağlayabileceği kadar eşitlik sağlaması gerekiyor devletin. Sokakta yaşayan her insan için ev açması gerekmez, en azından yatıp uyumaları için, yemek yemeleri için bazı yerler gerekiyor. İstanbul'da vardır belki. Ama çoğu şehirde yoktur. Aslında bakarsanız olsa ne olur ki? Bazı dilenciler bilerek gidip orada yaşamıyorlar. Çünkü sizin bir günde terleyerek emek harcayarak kazandığınız parayı onlar yerde oturarak kazanıyor zaten. Banka hesabı olanlar bile var. Şimdi çalışanla çalışmayanlar nasıl aynı kefede olsun? Ben neden dilenciye paramı vereyim? Vermek de zorunda değilim... Bakın, yine aynı yere geliyoruz. İnsan insan olmaya devam ettikçe, birileri diğerlerinin sırtından geçinmeye, birileri daha fazla kazanmaya, birileri açlıktan ölmeye, çok az bir kısım da erdemli bir şekilde yaşamaya çalışmaya devam edecek. Ama asla benim ütopyam gerçek olmayacak. Çocukların tecavüze uğradığı bir dünyada güzel olan şeyler ne kadar güzel kalabilir ki zaten?