30 Kasım 2011 Çarşamba

Ööööööğğğğğhhhhhh midemmm bulandı !

   Hani ben bazen birilerini eleştiriyorum ya, işte ben kendime kızıyordum hani, seni ilgilendirmez Nora herkes istediği gibi davranır falan fıstık. Yok bebeğim yok. 
   Şimdi ben hepinizi çok çok çok seviyorum. Ama benim hiç sevmediğim birileri var ve sanırım siz onları seviyorsunuz. Bilemeyeceğim. 
   Bazı insanlar var, o insanlar da blogger. O bloggerların da izleyicileri var, ama izleyicilerinin bir kısmının ağzına sıçmışlar. Biraz önce de tırnağım kırıldı, çok ironik oldu. Tam cupcake deseni yapacaktım, kırıldı.
   Tatlı kızcağızımızın midesini bulandırmışlar, he sonra yorum yapmışız neden yayınlamamış biliyor musunuz ? Çünkü sokak ağzıyla yazmışız, salakmış yorumlarımız, seviyesizmişiz sanırım biraz. Şimdi bu yazıyı da Behzat Ç. izledikten sonra yazdım çok pis argo konuşasım var.
   Ama belki de erkekler argo konuşan kızlardan hoşlanmıyordur. Ne de olsa biz kadınlar kendimiz için hiçbir şey yapmıyoruz her şey erkekler için. 
   Demiştim ya sırf erkeklerle ilgili yazıyorlar diye meğer sadece yazılar değil, bütün hayatlarını erkeklere göre yaşıyorlarmış oje rengi dahil. İlginç gerçekten. Yani sabahtan beri gülüyorum çok ciddiyim. Erkeklerden başka ilgi alanın yok mu diye sorduğumda cevap vermemesi normalmiş çünkü cevabı yokmuş sanırım.
   Biri de şöyleyim böyleyim ama sevgilim vaar gibi bir şey yazmış baya gülmüştüm de yazının sahibi gülememiş. Nasıl gülsün yorum sahibi haklı yani. Kız bütün hayatını erkeklere göre yaşadığı halde sevgilisi yok napsın! 
  


   Banane di mi ? Değil işte. Çünkü bazıları diyor ki burası benim alanım, aşağılarım, sonra tepki gösterilince de yorumları yayınlamam, hatta gönderilen yoruma cevap yazıp yorum yazanı da aşağılarım.
   Ben izleyici olmaya devam edeceğim. Ne zaman sevgili bulacağını merak ettiğim çok insan var çünkü. Bazılarının dramı ilgimi çekiyor. Ama bir daha yorum yazmayacağım çünkü sayfasını çöpe çeviriyormuşuz sanırım.
   He ama bu yazıya istediğiniz gibi yorum yazın ben kaldırabilirim. Çünkü yazdıklarımın arkasındayım ve cevap verebilecek kapasiteye de sahibim. 
   Kızlar, bildiklerinizi unutun. Moda makyaj falan çöpe. Erkekler çıplak gezmemizi istiyormuş. Mühim bilgi es geçmeyin. Belki yardımcı olur bazılarına.
   He bir de rica ediyorum imla kurallarına dikkat edelim. Yoksa çöpe dönüyor buralar. Temizlemekle uğraşırken french manikürüm bozuluyor sonra.

28 Kasım 2011 Pazartesi

Mim 8# Mim9#

      Güzel bir pazartesi sabahında hepinize merhaba :) Herkes nefret ediyor pazartesilerden. Ben de normalde nefret ediyorum ama vize sonrası olduğundan bu haftayı kendime tatil ilan ettim biliyorsunuz. O yüzden bu pazartesi benim için çoook güzel. 12 de kalktım, bloglara baktım ve çok rahat bir gün için program yaptım. Sonra da çocukluk arkadaşım K. gelip bana poğaça yapmayı öğretecek. Yarın sevgilim gelecek çünkü kahvaltıya ^^
       Öncelikle Bir İnce Ses ve ssdesignbutik ten özür diliyorum. Mimlemişlerdi beni ama benim sınav haftam dolayısıyla yapamamıştım. Herkes yaptı bitirdi ben kaldım :D O yüzden kimseyi mimleyemeyeceğim sanırım. 

       İlk mim ssdesignbutik'tendi. Tek bir fotoğrafla makyaj malzemelerimizin resmini istedi. Ben aslında blogda kişisel şeyleri hiç yayınlamadım ama sonra neden olmasın dedim. Ondan sonra da diğer makyaj mimlerini görüp vazgeçtim çünkü çok gösterişlilerdi. :D Sonra amaaann banane yea benim ihtiyacım mı var dedim (teselli modunda nora) Neyse sonuç olarak telefonumla görüntüsü çok boktan olan resimler çektim. Makinem bozuk diye mimi yapmasaydım olmazdı çünkü.



Gördüğünüz gibi bunlardan ibaret. O kadar göz kalemi ne la dediğinizi duyar gibiyim. Annem elli tane alır farklı tonlarda çoğu onun yani. Cleopatra kremin önünde gördüğünüz gibi bir tane allık fırçam var o da Avon. Solda Glisslerin önündeli Miss Taylor Sigma kabuki fırçayı da çekilişten kazanmıştım. Far kullanmam, şu en sağdaki hediye zaten. 

    
     Hiç öyle mavi yeşil falan oje kullanmam, mat ve pastel renkler kullanırım. Evde baya bir krem var ama benim en çok kullandığım bu Vanilla by Bettina Barty olduğundan bunu koydum.  

    Şimdi sıra Bis'ten gelen mimde. Değişik bir konu zevkle cevap veriyorum. :)) 
  
   1- Ruhunuz hangi renk?    2- İzlediğiniz blogçular sizce hangi renk?

Beyaz: Temizlik, saflık ve güven hissi verir. Hüzünlendirir.
Siyah: Konsantrasyonu ve özgüveni artırır. Çoğu ülkede matemi temsil eder.
Mavi: Özgürlük hissi verir ve sakinleştirir.
Yeşil: Dinlendirir ve huzur verir.
Kırmızı: Tansiyonu ve kan akışını hızlandırır. İştah açar.
Sarı: İnsana heyecan ve canlılık verir. Dikkat çekicidir.
Mor: Bilinçaltını olumsuz etkiletebilir.
Pembe: Neşe, güven ve rahatlık verir.
Turuncu: İştah açar, yorgunluğu giderir.
Lacivert: Düşünce gücünü arttır, ciddiyet verir.
Kahverengi: Toplum içinde rahatlık ve güven verir.
Gri: Alçakgönüllüğü ve dengeyi ifade eder.

     Benim ruhum bence lacivert ve mavi. Hiçbir zaman çok sosyal, çok güleç bir insan olmadım. Sadece sevdiğim insanların yanında gülerim, onları da güldürürüm. Ama yeni bir ortama girdiğinde bile atılgan, neşeli olamadım hiç. Hep ciddi olandım. Düşünce konusunda yorum yapmıyorum. Düşüncelerime sıçıyım. Bu yüzden lacivertim. :)
    Mavi benim daha çok kendimle kaldığım zamanlarla ilgili beni yansıtan bir renk. O yüzden pek açıklayamıyorum.

    Şimdi sırada hangi blogcu hangi renk sorusu var.


    Beyaz: Mia Wallace çünkü hayatında her şey tertemiz gibi, deformasyona uğraşamamış hiç değerleri :)
    Siyah: Leah'cım matemi temsil etmiyorsun kesinlikle ama nedense siyah deyince aklıma sen geldin. :)
    Mavi: Lazanya, kendisi katılmayacak ama beni sakinleştiriyor nedense.
    Yeşil: Profösör kesinlikle. Bana dedemi hatırlatıyor.
    Kırmızı: Valla alışveriş ve yemek blogları bu etkiyi yapıyor genelde.
    Sarı: Tabi ki canım Ezgi'm. :)
    Mor: Bilemedim. Sırf bilinçaltı ve Freud kelimelerinden aklıma Pinkfreud geldi ama alakasız bu konuyla :D Yok öyle bir blog.
    Pembe: Tabi ki Missbone. Sadece temalarından değil ama neşelendiriyor beni. Arkadaşımla sohbet ederken duyduğum rahatlığı duyabiliyorum.
    Turuncu: Hepinizi okumak yorgunluğumu gideriyor benim, eve gelip ilk yaptığım şey bilgisayarı açıp okumak oluyor.
    Lacivert: Jano en uygun aday. Ne zaman yazılarını okusam bu etkiyi yaratıyor.
    Kahverengi: Bir İnce Ses, kendisi de beni kahverengiye yazdı, ben de kesinlikle onu yazıyorum. O kadar benzer düşünüyoruz ki güven hissinin oluşması, yalnızlık hissinin kaybolması normal :)
    Gri: Mrs. Baros kesinlikle. Sosyal medyada o kadar adı geçiyor ama yazılarının kalitesi de tarzı da aynen devam ediyor. Üstelik en tarafsız ve en mantıklı yazar seçiyorum kendisini. :)

18 Kasım 2011 Cuma

Yoruldum !

   Şu an gecenin körü. 2.40. Tam 4.30 saattir ders çalışıyorum. Ara da vermedim bunu da belirteyim. Nasıl dayandın lan o zaman derseniz o vitamine borçluyum, siz beni dinleyin alın. :D Bu arada her gün okula giderken ayrı bir saçmalık yaşamaya devam ediyorum. Mesela geçen gün hayatımın en saçma otobüs kaçırma olayını yaşadım. Ben erkenden duraktaydım. saat 11.50 ama otobüs 12.05 te kalkıyor. Büfeye gidip bisküvi alayım dedim yolda yiyeyim diye. Çünkü sabah da kalkıp çalıştığım için kahvaltı yapmaya vaktim olmuyor. Neyse aldım büfeden bisküvimi, arkamı bir döndüm ki otobüs gidiyor. Ne ayak lan diye arkasından koştum tam ışıkların orada yakaladım. Işıklarda iki saat durdu, yeşil yandı hala hareket etmedi, ama aç diyorum açmıyor kapıyı. Pes ettim. Meğerse geç kalkmış o yani 12.05 te bir tane daha kalktı neyse ki ben de okula geç kalmadım. 
  
   Bugün de iki tane sınavım vardı. Saçımı yapmaya vaktim yoktu. Ve sizin ev topuzu dışarısı için yapılınca kötü olur teorinizi çürüttüm :D Aslında bunu şöyle bir etkene bağlıyorum siz de deneyin. Rahat bir şekilde yaptım topuzu aynaya bakmadan, sonra da bant gibi kullanmak için olan ince fularlardan var ya onlardan bağladım fiyonk yaptım. Kırmızı ruj da sürünce güzel oldu. Yani 5 dk da aslında fazla bile hazırlanmış oldum :D. Yarın bu haftanın son sınavına gireceğim. Öldüm, bittim. Ama akşam annemle buluşup ayakkabı alacağım için tüm yorgunluğum geçecek tabi :D






    Kendimi kandırmaya çalışıyorum. Gülüyorum, ayakkabı falan. Bok gibi hissediyorum lan aslında. Zaten hiçbir zaman da alışveriş tedavi olmadı benim için. Zaten bok gibi de para harcamam ben alışveriş için. Harcadığım zaman da içime oturur zaten. Ya bu arada moda bloggerları size söylüyorum, abi neden o ürünlerin fiyatlarını yazmıyorsunuz ? Tamam süper markalardan almışsınız elli bin tane fotoğraf çekmişsiniz, attınız havanızı da oh, süper hayatınız var tamam da fiyatlarını yazmadıktan sonra benim ne işime yaradı o ? Yani siz şöyle sanıyorsunuz heralde herkesin bok gibi parası var hatta herkes ürünlerin fiyatının bile yazmadığı yerlerden alışveriş yapıyor. Yani o gösterdiğin ürün güzelse fiyatı da uygunsa ben alırım belki de ama yazmıyorsun ben senin endamını görmek için mi izliyorum o blogu ! Yok şu ganimetim yok bu alışverişim diye başlık atıyorsunuz yani hiiçççç izleyenlere yönelik olmuyor söyleyeyim size. Ama kombinleri çok seviyorum, fikir veriyor baya onu da geçmeyeyim. Yiğidi öldür hakkını yeme.

14 Kasım 2011 Pazartesi

Kötü rüya görmeyeceğim, kötü rüya görmeyeceğim

    Öncelikle bir çekiliş duyuracağım. Çünkü hediyeler çok güzel. Ben çok severim hediye :))
    http://nzlsyn.blogspot.com/2011/10/my-first-giveaway.html
   
    Bugün ikinci sınavıma girdim ve şimdiden canım çıktı. 10 sınava daha nasıl girerim, girsem nasıl geçerim hiçbir fikrim yok. Ayrıca dün gece bir rüya gördüm. Yemin ederim hayatımda gördüğüm en kötü rüyalardandı. Uyandığımda ağlıyordum. Rüyamda benim ilişkim mükemmel ilişkiydi, nasıl olur, ama neden böyle bir mutluluğa layık görüleyim ki ben zaten, bir daha kimseye güvenemem diye ağlıyordum, uyandığımda da rüya olduğunu anladığımdan, mutluluktan ağlıyordum. O kadar kötüydü ki, buraya yazmayacağım bile.


          


   Okulda 3. senem ve gördüğüm en sıkıcı ders olma vasfına sahip olan Ticaret Hukuku dersinin bugün sınavı vardı. Dün 120 sayfa okuduğum halde aklımda gıdım bir şey kalmadığını fark edince sinir krizi geçirip ağlamaya başladım, sonra gece de rüyadan uyanınca sabah gözlerimin halini tahmin edebilirsiniz. Göz kapaklarım ayrı birer göz büyüklüğüne ulaşmış, aynadan bana selam verirken kapatıcı ve rimelle biraz normal hale getirmeyi başardım. Evden çıktığımda yağmur yağıyordu ve aylık akbilim de bitmişti. Onu doldurup zar zor otobüse yetiştim. Biraz okuyunca aklımda kaldı bir şeyler. En azından finalde yeterli bir not alırsam geçebilirim belki. Eve dönerken otobüs neredeyse kaza yapıyordu. Zaten 45 dk oldu döneli. Açlıktan ölüyorum belki iyice doyup dexter izlersem kendime gelirim :). 


   En büyük şansım vizelerden sonra sevgilimin, finallerden sonra benim doğum günüm olması. Bittikten hemen sonra akşam yemeğe çıkacağımızı bilmek biraz yardımcı oluyor :D. Sınav dönemi bittiğinde bu yazıyı tekrar okumak ve şükretmek istiyorum. Fringe'de rüya görmeyeceğim diye tekrarlayıp kendimizi şartladığımız zaman rüya görme olasılığımızın düştüğünü söylüyordu Walter. Onu kötü rüya görmeyeceğim şeklinde söyleyip denemeyi düşünüyorum.

12 Kasım 2011 Cumartesi

O kadar para verirken içiniz acımıyor mu o fırçalara ?

   Yapmam gereken mimler ve eleştirmem gereken konular var. Ama gördüğüm ve ağzımın on saat açık kaldığı bazı postlar var ki, beni şu yazıyı yazmaya mecbur bıraktı. Tam biraz önce makyaj malzemesi mimi için fotoğraf çektim. Benim öyle aşırı bir makyaj alışverişim olmaz. Resimlerde de göreceksiniz ki birkaç gerekli, birkaç da gereksiz şey var o kadar. Zaten far kullanmayı siyah far dışında hiç sevmem. Ojeler, kremler falan var. Cildimin elli ayrı ürüne ihtiyacı olduğunu düşünmüyorum, ki o kadar ürünün zararlı olduğunu düşünüyorum. Her neyse konudan saptım. Fondöten, allık ve far için birer tane fırçam var. Yani zaten kaç tane ayrı fırçayla fondöten süreceğim ki ? Ama arkadaş, Allah aşkınıza bir makyaj fırçasına 50-100 TL arası para verirken hiç mi içiniz acımıyor ? Hiç mi şöyle cızz etmiyor ? Tamam hadi bir allık fırçası bir fondöten fırçası aldın onlar da kaliteli olsun dedin, hadi bir de far fırçası al renkleri karıştırıyorsun falan fıstık, 50 tane fırçayı ne yapıyorsunuz gerçekten ? Ve onların hepsi de çok pahalı. Bu yargılamak için yazılmış bir yazı değil. Sadece merak ettiğim için soruyorum. Aranızda mesela 80 lira verip fırça alan biri varsa bana içi azıcık da olsa acımış mı cevap verebilir mi ?

Uyku istiyorum.

   Canlarım, sorarım size, kimin yarın yani Cumartesi günü sınavı var ? Benimm. Peki kim yarınki sınav için az çalıştı ve o dersin yaz okulu da açılmayacakmış ? Ben.
   Peki kim dün gecenin köründe örümcekli gerilim filmi gibi rüya görüp 5.10 da uyandı, sonra korkudan sabah ezanına kadar uyuyamadı, uyuduktan sonra tekrar korku filmi rüyası gördü ve tekrar uyandı ? Ben.
   Ama olsun. İki gün önce sevgilisi sürpriz yapıp evine çiçek yollayan da benim ^^. Nankörlük yapmamam lazım. Biraz önce saçımı yaparken iki parmağımı birden yaktım. Şu an biraz sızlıyor.
   Bu arada Nerox diye bir vitamin kullanmaya başladım. Gerçekten baya işe yarıyor. Akşam hala enerjik hissediyorum. B1 B6 ve B12 varmış içinde, tavsiye ediyorum. 
   Ama her şeyden çok uyku istiyorum. Bir ara sinerji yapmıştık ya buradan yine yapalım mı lütfen Nora deliksiz uyusun diye :)) Gerçekten gecenin köründe uyanmak istemiyorum. Hem ertesi gün çok sinirli oluyorum hem de gece çok korkuyorum uyanınca. Yarın erken kalkmam gerek. İyi gecelerr :). 




  

10 Kasım 2011 Perşembe

Gerçekten bir şeyleri mahvetmeden, mutlu bir gün geçirme sanatını anlatan bir kişisel gelişim kitabı olsa alıp okurum

   Vay anasını. İzleyici sayım üç basamaklı en küçük doğal sayıya ulaşmış. "100. izleyicim kim olacak lan acaba" diye merak ediyordum. 3000 küsür izleyicisi olan İspanyol bir amca olmuş. Yazdıklarımı anladığını düşünmüyorum açıkçası. Çünkü Türkçe bilse Türkçe yorum bırakırdı. Ama Green Grass postuma İspanyolca yorum bırakmış. Ben Google çeviri terk bir şekilde yorumda bir bokluk olmadığını anladıktan sonra yayınladım. Ama ne göreyim ! Bana bıraktığı yorumun aynısını bir başka bloggera da bırakmış ! Jose, tatlım, bunu bana yapmayacaktın. Şu an nasıl duygular içinde olduğumu anlatamam sana. Çok reklam kokan hareketler bunlar. 100. izleyicimin coşkusunu yaşamama bile izin vermedin. Bırak allasen. 






   Şu an göğsümde bir öküz hatta bir fil oturuyor. Yani eve gelirken kendi kendime konuşmama ve elli bin kez her şeyin içine ettiğimi tekrarlamama sebep olan bir fil. (Aklıma, fil büyük ve gridir, küçük ve beyaz olsaydı fil değil aspirin olurdu diyen öss sorusu geldi, ama ambiyansı bozmak istemiyorum, çünkü buradan sonrası ciddi bir yazı) Gerçekten bir şeyleri mahvetmeden, mutlu bir gün geçirme sanatını anlatan bir kişisel gelişim kitabı olsa alıp okurum. Ya da sevgiliye trip atmama sanatı da olabilir. Tartıştığımızda genelde o haklı oluyor, onu üzdüğüm için üzülüyorum. Ama nadiren ben haklı olursam da aynı şekilde o üzüldüğü için üzülüyorum. Hani böyle dizilerde falan bir süre sakinleşmeye ihtiyacımız var derler ya, hatta bazen birkaç gün aramazlar birbirlerini, işte ben onları hiç anlamıyorum. Ben bir saat bile beklemem, bekleyemem çünkü. Kriz geçiririm. Şu anda da geçiriyorum sanırım. Yazının alakasızlığından da belli oluyordur zaten. Ama cidden çok seviyorum o yüzden. Bugün gözlerine bakarken beni ne kadar sevdiğini, hayatta yapılabilecek her şeyi onunla yapmak, alınabilecek her tadı onunla almak ve yaşanabilecek en güzel şeyleri onunla yaşamak istediğimi anladım. Şu an aramasını beklemek o yüzden daha da zor geliyor. Zaten kesin beklemem ararım yine. İnşallah beklerim.

8 Kasım 2011 Salı

Cibelle - Green Grass


  Çok çok güzel bir şarkı. Benim en mükemmel şarkıları bulan çocukluk hatta bebeklik arkadaşımın bulduklarından yine :) 
   Cibelle - Green Grass




  Şarkı Tom Waits tarafından yazılmış.  Bu da sözleri ve Türkçe çevirisi. Gerçekten çok etkilendim ben, umarım siz de beğenirsiniz. Sözlerini, şarkıyı dinlerken okursanız çok daha etkileyici. 

Lay your head where
my heart used to be
hold the earth above me
lay down in the green grass
remember when you loved me

come closer don't be shy
stand beneath a rainy sky
the moon is over the rise
think of me as the train goes by
clear the thistles and brambles
whistle didn't he ramble
now there's a bubble of me
and it's floating in thee
stand in the shade of me
things are now made of me
the weather vane will say 
it smells like rain today
god took the stars and he
tossed 'em can't tell
the birds from the blossoms
you'll never be free of me
he'll make a tree from me
don't say goodbye to me
dscribe the sky to me
and if the sky falls mark
my words - we'll catch mucking birds

lay your head where
my heart used to be
hold the earth above me
lay down in the green grass
remember when you loved me



Başını, eskiden kalbimin olduğu yere yasla
toprak üzerimde kalsın
uzan yeşil çimenlere
beni sevdiğin zamanları hatırla

yaklaş iyice, çekinme
yağmurlu gökyüzünün altında dur
ay yükseliyor ufuktan,
trenler geçerken beni düşün,
üzerimde biten çalı çırpıyı temizle,
geçip gitmedi mi tren çala çala düdüğünü.
boşluğa karıştım ben
uçuyorum artık havada,
gölgemde dur,
artık herşey benden oluşuyor.
hava raporunda bugün diyecek ki
yağmur kokusu var havada.
tanrı yıldızları aldı, 
birleştirdi onları,
artık kuşlar ayırdedilmiyor tomurcuklardan.
benden kurtulamayacaksın hiçbir zaman,
tanrı beni ağaca dönüştürecek.
bana elveda deme
yalnızca gökyüzünü anlat bana
ve eğer gökyüzü düşerse sözlerimin üzerine
şakacı kuşlar yakalarız seninle

başını, eskiden kalbimin olduğu yere yasla
toprak üzerimde kalsın
uzan yeşil çimenlere

beni sevdiğin zamanları hatırla   

6 Kasım 2011 Pazar

Çünkü onlar soysuz piçler

    Küfürleri sıralamama hem terbiyem müsaade etmiyor, hem de inancım. Bayramın iyi geçmesi gerekmiyor muydu ?


    Bir önceki bayramda erkenden kalkıp, kahvaltımızı yapıp, direk anneannemlere gitmiştik. Anneannem ve dedemle bayramlaşmış ve bayramın benim için en güzel yani olan harçlıkları almıştık. Bu bayram dedemsiz geçirdiğimiz ilk bayram. Sabah kalktık, kahvaltı yaparken annem ve erkek kardeşimle kavga ettik. Ciddi bir kavgaydı ve şu an konuşmuyoruz. Daha birkaç gün önce "siz ne kadar mükemmel kardeşlersiniz, normalde hep kavga eder kardeşler, çok özeniyorum size ihihihi" diyen renkli gözlünün nazarının değeceğini biliyordum zaten. Yaş 18-20 olunca kavganın boyutu da büyük oluyor işte. Kardeşim askeri pilot olmak, kesinlikle askerliğini yapmak, hatta mümkünse komando olmak falan istiyor. Benim de o söz konusu olduğunda sinirlerim bozuluyor. Daha geçen gün iki pilot şehit oldu. Ne başka mesleğe, ne bedelliye ikna edebildim. Bu sabah kavga ettik. 






    Nasıl yaşıyorsak öyle yaşamaya devam ediyoruz. Yıllardır yüzlerce insan şehit oldu. Türk milleti dediğin o kadar mükemmel bir milletse, doğuştan askerse neden hala bunca insan ölüyor da hiçbir şey yapılmıyor dedim. Okuluma gidiyor geliyordum, 26 asker şehit oldu, millet iki gün tweet attı sonra hayatına devam etti, ben yine okuluma gidip geliyorum. Vatan mı kurtuldu ? Hayır hiçbir şey değişmedi. Sadece piç kuruları bizim askerimizi öldürdü. Neden ? Çünkü onlar soysuz piçler. Eee başka ? Biz hayatımıza devam ediyoruz. Vatan nasılsa hala öyle. Onlar öldüğü için vatan nasılsa hala öyle dedi kardeşim. Askerler olmasa sen okuluna gidemezsin, ben de bu vatan uğruna ölmeye hazırım dedi. Ben o öyle deyince hangi vatan Allah aşkına bırak ya dedim. Ben orada bir kaç çapulcu bokun kardeşime zarar vermesi, hatta birilerinin kardeşine zarar vermiş olmaları, ve vermeye devam edecekleri ihtimali üzerine sinir krizi geçirirken hangi vatan demişim ya, işte bu yüzden benimle konuşmuyor. İyi o zaman birileri ben rahat yaşayayım diye ölsün, sonra benim kardeşim de başkaları rahat yaşasın diye mi ölsün ? Sıçayım böyle işe. Bu bir savaş bile değil. Annem hep der ki "Savaş ülkeler, insanlar arasında olur, onurlu olur." Ama o piçlerle yapılan şey savaş bile değilken, savunduğunuz vatanda kimse kılını kıpırdatmıyorken, piç kurularını öldüremiyor, tecavüzcüleri ödüllendiriyor, kadınların dayaktan ölmesine izin veriyorken, ben "Hangi vatan?" demişim diye kardeşim benimle konuşmuyor. Ve eşek sıpası bana "Zaten seneye harp okulunu kazanırım, haftasonları anca gelirim, okul bitince de şark görevine giderim, görmeyiz birbirimizi." diyor. Damarıma basıyor resmen. Konuşmuyor benimle. Sıçtığımın bir terör örgütüne karşı çıkamayan, suçluları besleyen ülkesi yüzünden kardeşime bir şey olursa, siktir olup giderim. Vatan matan da dinlemem.




   
    Kahvaltı masamızdaki tartışmamız annemin sinir krizi geçirmesiyle sona erdi. Sonra da kabristana gidip dedemi ziyaret ettik. Neden kabri çok ziyaret etmek iyi değil dediklerini anlıyorum. İnsan normal hayatına dönemez bu acıyla. Dedemin ellerini, yüzünü öpmek, elini başıma koymak, doya doya sarılmak için neler vermezdim. Onun elini öpmeden hiçbir anlamı yok ki. Normal bir gün gibi bugün. O kadar özledim ki onu...
   Böyle berbat bir gün geçirdim. Ve sevgilim ailesiyle bayramda yapılması gereken yegane şey olan yakınlarını görme ritüeline katıldığı için bütün gün konuşamadık. Bare o normal geçirsin, mutlu olsun. Yarın da ben mutlu olurum. Buluşacağız çünkü.


    Hepinize iyi bayramlar :).

5 Kasım 2011 Cumartesi

Cidden malsınız okuldaki erkekler !

  Canlarım canlarım nasılsınız ? Ben gördüğünüz gibi çok iyiyim. Neden bu kadar iyiyim hiçbir fikrim yok. Aslında bugün sırf notlarım tam değil, fotokopici tamamlayamadı diye karşıya geçmek zorunda kaldım. Ki yine de notlarımı tamamlayamadım. Sevgilimi özledim. Teyzemin, abartmıyorum ve sinirimden değil, gerçek bir deli olduğunu ya da şizofren olduğunu anlamış bulunuyorum. Bir sorunu var ama teşhis koyamadım. Ama buraya rahat yazamıyorum çünkü bir keresinde onun bilgisayarından giriş yapmıştım. Ne kadar geçmişi silsem ve onun kapasitesinin buraya girmeye yetmeyeceğini düşünsem de tedbirli olmalıyım.
   Yeni yaptığım saç rengimi beğendiğim için mutlu olabilirim bak o olabilir. Bir keresinde kuaföre gidip ben bu rengi istiyorum demiştim, adam hazır boyayı dayadı, istediğim rengi de yapamadı, ama 80 lira almıştı. O günden beri saçımı kendim boyuyorum gayet de güzel oluyor. :))



   Bizim okuldaki erkeklerin ciddi embesil olduklarına karar verdim. Hatta arkadaşlarımla sebebini paylaşınca onların da öyle düşündüklerini öğrendim. Şimdi zaten gerçekten çok yakışıklı, karizmatik birine rastlamadım. Olsa da farkında değilimdir zaten pek kafamı kaldırıp bakmam sevgilim dışında kimseye. Ama eğer olur da okulda sıkılırsam, kafamı kaldırıp etrafıma baktığım olur tabi ki, hepimizin olur. Yani gerçekten aslında etrafıma bakıyorum sadece. İnsanları inceliyorum canım sıkılınca. Ama o ara yanlışlıkla bir erkekle göz göze gelirsem şartellerim atıyor. Çünkü okuldakiler nasıl beyin özürlülerse bir kere göz göze geldik diye bir komplekse girmeler, bir ego yükselmesi, göt kalkması durumu oluyor. Yani mesela ben göz göze geldim, yani herhangi biri o benim için, sonra başka taraflara bakmaya devam ettim ya, illa ki o mal tekrar tekrar bakıyor. Ona mı bakıyorum sanıyor ne sanıyorsa artık. Anlamadım nasıl bir flört açlığıdır bu, hemen götünden anlıyorsun. Kızlar da aynı şeyi düşünüyormuş neyse ki. Sorun bende mi öküz gibi mi inceliyorum milleti diye düşünmeye başlamıştım artık.

   Cumartesi günü sınavlarım başlıyor. Bütün bayram çalışmam gerek. Ooof of. Sınavlardan hemen sonra da dersler başlayacak. Ama benim için bu sorun mu ? Tabi ki hayır. :) Çünkü her sınav dönemi sonrası ben kendime bir hafta tatil ilan ediyorum. Ve o yorgunluktan sonra kaçırdığım dersler hiiççç umrumda değil banane.

1 Kasım 2011 Salı

Ama ben insan olsam sizi insan yerine koymam zaten di mi ?

   Aslında bugün yazmayacaktım, ders çalışacaktım. Yazarsam da bu konuda yazmayacaktım, sizinle bir şarkı paylaşacaktım. Ama olmadı, yine sinirimi bozmayı başardılar. Ama bu genel olarak"her şeye sinirleniyor bu kız da yeaa" gibi bir tepkiye neden olmasın, çünkü eminim siz de hak vereceksiniz. Belki bahsedeceğim insanlar okumayacak yazıyı ama fark etmez.
   Hepinizin bildiğine emin olduğum, baya bir izleyicisi olan bir blog var. Tabi ki hangi blog olduğunu söylemeyeceğim. Kitabı falan çıktı. Pucca da değil ayrıca onu belirteyim. Şimdi bu kızımız, erkeklerden başka hiçbir şeyle ilgili yazmıyor. Zaten kitap çıkaranların % 90 ı da öyle. Şimdi bazıları kedi uzanamadığı ciğer hesabına girer eminim ki. İstediğiniz yorumu yapın ama bu gerçeği de değiştiremezsiniz, kitabı çıkan kızların bloglarında her yazı erkeklerle ilgilidir. Herkese saygı duyuyorum. Zaten o blogları takip de ediyorum yani bok atma gibi bir olay yok, gerçekten keyifle okuyorum. Sadece gün gibi ortada olan bir şeyden bahsettim.
  
    Biliyorsunuz çok zor günler geçirdim. O günlerin birinde bu bahsettiğim blogu okuyordum. Bir yandan da düşünüyorum "ben düşüncelerimi, başıma gelen şeyleri de anlatmak isterdim ya" diye. Yani nasıl erkeklerle ilgili bu kadar çok yazı yazabiliyorlar şaşırıyorum. Nasıl bu kadar uzmanlar, karakter betimlemeleri yapıyorlar hiç bir fikrim yok. Ben bunu yorum olarak da belirttim. Zaten yorumlarım yüzünden benden nefret edenlerin sayısının da bir elin parmağını geçtiğine eminim. Gerçekten hayatlarında başka bir ilgi alanları olup olmadığını sormakta bir sakınca görmedim açıkçası. Adsız olarak verip veriştirip milleti çileden çıkaranlardan değilim sonuçta gayet fikrimi yazıyorum. Ama bu insanlar olumsuz eleştirileri kaldıramayacak seviyedeler. Kızımız bana mail atmış, yorumumu yayınlamadığını, benim onu anlamadığımı ve izlememem gerektiğini söylemiş. Cevap vermedim, izlemeyi de durdurmadım. Bu arada daha önceden yazdığım olumlu yorumları da beni insan yerine koyup cevaplamamıştı zaten. Başka bir yazıya yine yorum attım, sadece bir eleştiriydi dedim, eleştirilere açık olmamız gerektiğini, sonuçta düşüncelerimizi tanımadığımız insanlarla paylaştığımızı söyledim. Bu yorumumu da yayınlamadı. 






   Bundan önce başka bir bloggerımız yine iş saatlerinden, yorgunluğundan yakınıyordu. Ve şunları söylemişti "İşçilere bile çay molası veriyorlar, bize vermiyorlar." Sen kimsin ki "işçilere bile" diyorsun ? Ben yorum atıp insanların çok zor şartlar altında çalıştığını ve işçileri de bu şekilde küçümsemeye hakkı olmadığını söyledim. Ama nedense o da onun kemikleşmiş izleyicisi de beni yaşı küçük ve iş hayatı ne demek bilmeyen kişi olarak ezmeyi uygun gördüler. Ne yaşadığıma ya da yaşamadığıma dair en küçük fikirleri olmayan insanlar hem de. Benim yaşım ne olursa olsun, sen işçileri aşağılarken beyin yaşın kaç acaba ?
   Bugünlerde kızlar blogda da twitterda da erkeklerle, yalnızlıklarıyla, bulamadığı aşklarıyla ilgili çok yazıyorlar.  Bazıları hayatlarının her kesitiyle ilgili yazarken ayrıca buna da yer veriyor, onlara saygım sonsuz, ki zaten onlar da yaptığım yorumlardan bilirler ne düşündüğümü. Ama bazıları sevgili bulunca anında blogu kapatacak gibiler, blogu sadece olmayan sevgiliyle ilgili dert yanmak için kullanıyorlar. Nasıl kullandıkları beni hiç ilgilendirmiyor o ayrı ama bugün biri cidden canımı sıktı.






   Hiç yazdım mı bilmiyorum ama ben uzun boyluyum ve zayıfım. Mankenlik yapmayacağıma göre de zayıf olmak isteyenlerden değilim. Ki gerçekten kilo almam da gerekiyor. Ama ne kadar yersem yiyeyim alabildiğim kilo sınırlı. Genetik bu bizim ailede. Yapabileceğim bir şey yok ama bu kilomla mutlu değilim. Ama biri twitterda "yiyorum, yiyorum alamıyorum" diyen kadınların cadılar bayramını kutlamış, ve zaten insan olsak yediklerimizin kilo yapacağını söylemiş. Twitterdan beni takip edenler zaten kim olduğunu da ne cevap verdiğimi de bilirler, blogda şikayet eder gibi ilan etmek istemiyorum kimsenin ismini. Ama tekrar söylüyorum. Kilo vermek isteyenler kadar almak isteyen İNSANLAR da var, ama zaten insan olsanız bunu bilirsiniz di mi ? 

   Ve tekrar söylüyorum, yalnız ve kilolu kadınlar, biz sevgilisi olan ve zayıf kadınların mutluluk kaynağı sizin mutsuzluğunuz değil. O yüzden bize bok atacağınıza diyet yapın.