31 Ekim 2011 Pazartesi

Hocam okuyom ben yaa !

  Bugün büyük bir değişiklik yaptım ve 8 dersin 8 ine de katıldım. Ama canım da çıktı. İlk 4 ders öyle böyle geçti ama ondan sonrakiler geçmedi. Hele bir kadın geldi ki derse, görmeniz lazım. Ben evli olduğuna bile inanamadım, kadının çocuğu varmış. Bir an ayağa kalkıp "Hocam siz de kendinizden sıkılmadınız mı" diyesim geldi. Ama nerede o günler.. 2 ders boyunca, ifadesiz bir şekilde kanun maddelerini okudu. Öyle sıkıcı, öyle bakımsız, öyle rüküş ve suratsız bir kadın ki, arkadaşım "bu bile evlenmişse ben evde kalmam yeaa" diyerek noktayı koydu. Ben zaten uyudum, millet rüya görür ben merdivenden düşüyor gibi olup sıçradım.


   Derste hoca bir çocuğa maddeyi oku dedi. Kimse üstüne alınmadı sandık, hoca bu sefer bir kıza söyledi oku diye. Meğer o ara çocuk okumaya hazırlanıyormuş. Birden "hocam okuyom ben yaa" dedi. Herkes koptu tabi. Hiç unutmam bunu. :D Sonra ders arasında arkadaşım geldi "Nora bütün ders saçlarını dikizledim haberin olsun, maşallah çok güzeller." dedi. Kızın gözler de masmavi saçlarım dökülmezse iyidir. Sonra çok şükür dersler bitti. Zaten köprüde öyle bir trafik vardı ki, eve gelene kadar saat 6.00 oldu. Sonra da yemekti dinlenmeydi derken yine ders çalışamadım. Uykum geldi zaten. 

   Otobüste de bir kadın gördüm saçları o kadar güzeldi ki. Yani çok güzel bir sarıydı. Kadın arkadan at kuyruğu yapmıştı, mavi gözlüydü. Aklıma Olivia Dunham geldi. =) 

   Bu arada bu resme çokk güldüm. :)



30 Ekim 2011 Pazar

Kendime reset attım

  Kendime reset attım. İşe yarayacak mı bilmiyorum. Ama yararsa zaten yazdıklarımdan da anlaşılır heralde. :) Ama işe yaramak zorunda. Yaramazsa sahip olduğum tüm mutluluğu kaybedebilirim. Ve mutluluğum benim her şeyim. Sevgilim, dostlarım ve ailem bana bu mutluluğu yaşatan unsurlar. Kaybedemem bunları. 




   
   Dün Beşiktaş'ta pasajdayız Hayat'la. Ora kapalı mekan. Birden ayağımın dibine birisi boş pet şişe attı. Ben anlayamadım ne olduğunu. Hayat "Ne yaptığınızı sanıyorsunuz siz!" diye bağırınca kaldırdım kafamı. Kadın köpeğine bağırıyor "Yakala oğlum!" diye. Sen misin yakala diyen, ben başladım kadına saydırmaya. "Park mı burası, siz nasıl benim önüme pet şişe atıp köpeğe yakala diye bağırırsınız, nerede olduğunuzu sanıyorsunuz kapalı mekanda bu yapılır mı, manyak mısınız" gibisinden. Kadının arkasından güvenlik yaklaşmaya başladı. Kadın haklısınız falan diyor ama gerçekten haklı olduğumu düşünmüyor tabi. Surat ifadesinden de ses tonundan da belli oluyor bu. Asıl o beyinsiz güvenlik görevlisi kadına hiçbir tepki göstermedi. Ona da bağıracaktım da o kadar embesil görünüyorlardı ki, tenezzül etmedim. Öyle de saçma bir şey oldu işte. 
   
   Sizin de midenizi bulandırmak istemezdim ama dün gece bir kustum. Yani gece 3 ten 5 e kadar üç posta kustum. Artık canım çıktı bir de safra kustum. Bir an nefes alamadım. Midem hala bulanıyor, ağrıyor, boğazım da ağrıyor,  burnum da akıyor. O kadar iğrencim ki yani. Şu an benden nefret ediyor da olabilirsiniz. Zaten blogdaki şablonum da artık hoşuma gitmiyor nedense. İçimi açmasını istiyorum sayfamın aslında. Ne bileyim. Yarın da erken kalkıp okula gideceğim, bir de bu hafta her gün gitmek zorundayım, hiç kaytaramam. Sınavdan önceki hafta çünkü.  

    Biraz saçma sapan oldu bu yazı. Ama hastayım ! :'(

28 Ekim 2011 Cuma

Uykuu, biraz uykuu uuu, bütün isteğim buyduu...

   Güzel bir cuma günü. Neden güzel ? Çünkü evdeyim. Hem cuma, hem de yarım gün ve ben okula mı gideceğim ? Asla ! :) 
   Öncelikle, bu ara bloglarda çok güzel çekilişler yapılıyor ve ben gerçekten çekilişleri çok seviyorum. Genel olarak hediyeleri, sürprizleri çok seviyorum. Hani çok büyük ve çok pahalı olmasına gerek yok. Yolda bulunan ama o kişiye beni hatırlatmış bir yaprak bile olsa çok sevinirim. Neyse gelelim linklere

http://allaboutskincareblog.blogspot.com/2011/10/chanel-clinique-dr-hauschka-rene.html  bunlar cilt bakım ürünleri ama o markaları hayatta para verip alamayacağım için bu çekiliş buradan duyurulmayı hak ediyor. :) 
http://kirmizilikiz.blogspot.com/2011/10/ilk-cekilisim.html bu da avon ürünleri veren bir çekiliş, dudak balmlarını çok sevdiğim için katılıyorumm :)
http://aswanginkosesi.blogspot.com/2011/10/50-uye-cekilisim.html burada da denemek istediğim bir saç maskesi var o yüzden katılıyorum. Gidip kendin alsana denemek istiyorsan derseniz haklısınız, ama hediye olunca daha güzel işte. :)


   Neyse yazmam gereken daha ciddi şeyler var şu an. Hayatım boyunca hiç uykusuzluk çektiğim bir dönem olmamıştı. Açıkçası ne kadar kötü bir şey olduğunu anlayamasam da biliyordum ve yattıktan en fazla on dakika sonra uykuya dalabildiğim için şükrediyordum. Ama doğa üstü şeylerden gereksiz fazla korktuğum, hatta milletin kıçıyla güldüğü Dabbe ve Paranormal Activity filmlerini izledikten sonra da uyuyamadığım için arada benim de sorun yaşadığım olmuştur. Ama 3-5 gün sürer geçerdi. Şimdi anlıyorum ki çok çok ötesiymiş ve çok kötü bir şeymiş. Uykusuzluğu kronik olarak çekenlere Allah'tan sabır diliyorum gerçekten. 


   Ben dedemin ölümünden beri uyuyamıyorum. Hadi uyudum, bir ihtimal uyudum, gecenin köründe uyanıyorum. Hayır gece herkes uyumuşken, ev karanlıkken uyumaya çalışmaktan ve uyuyamamaktan daha çok korktuğum tek şey uyuyup, gecenin köründe karanlıkta ve tek başıma uyanmak. Sabah 6.30 da okula gitmek için kalkamıyorum ama 4 te gayet cin gibi uyanıyorum ve uyuyamıyorum da. Kalkıp okula bile gidebilirim o derece. Hayır bir de korkuyorum yalnızsam. Sırf gece uyanacağımı bildiğim için annemle yatıyorum. Ama o da erken yattığı için ve biraz rahat yattığı için ondan geç yatacaksam işim bitti. Annem kapı gıcırdasa anında uyanır, ki kapısı gıcırdar. Kendi yatağımda da yatamam, yatarım ama uyuyamam. O zamanlarda da, dün geceki gibi, yastığımı yorganımı alıp salonda tv ve ışık açık uyuyorum. Ama 20 yaşımda hala böyle olmak kendimden utanmama sebep oluyor. O kadar sinirleniyorum ki gecenin köründe oturup ağlamaya başlıyorum. Sigarayı bıraktığım halde öyle olduğu zaman içesim geliyor, bazen içiyorum. Vücut olarak çok yorgun hissetmiyordum kendimi öncelerde, ama bu ara yorulmaya da başladım. Onun dışında asıl önemli olan şu ki sinirlerim çok bozuk oluyor. İnsanlara tahammül edemiyorum, benden gülümsemem beklendiğinde önceden maske takabilirdim ama bu kez onu da yapamıyorum. Herkese sinirli davranmaktan nefret ediyorum. Özellikle sevgilime. Sevgilimle buluşmalarımız mükemmeldir bizim. İnsanlara güleriz, birbirimize güleriz, keyfimiz yerindeyse her şeye gülebiliriz. Sonra her şeyden konuşuruz, hayal kurarız, plan yaparız, birlikte ders çalışırız... Tartıştığımızda da genelde toparlanmamız zaman alır. İşte o yüzden yanına suratım asık gitmek istemiyorum. Suratım asık olsa da onu o kadar çok seviyorum ki... Ama söyleyemiyorum o an ve o hem üzülüyor hem kızıyor. O an ona olan aşkımı bir şekilde dışarı vurabilsem, ne bileyim bir rengi bir kokusu ya da herhangi bir şeyi olsa eminim kızmaz bana. Sorunlarımı bildiği için çok anlayışlı ve çok alttan alıyor ama ben böyle davrandığım için kendime karşı anlayışlı değilim.






    Haftaya sınavlardan önceki son derslerim, sonra da full çalışmam lazım. Uykusuzluk ders çalışmak açısından işime yarayacak. Ama normalde sabah uykumu almaya çalışırım, o yüzden sanırım sınavlarda uyuyacağım. 8 günde 12 sınavım olacak bunu da bir ara kutlayalım.


  

23 Ekim 2011 Pazar

Çok güldüm

    İnsanların hayalleri, idealleri var. Ve bunları gerçekleştirmek için bir sınava giriyorlar. İşte o sınavda felsefe bölümünde çıkan paragraf ve altındaki soruyu uygun bir biçimde değiştiren öğrenciler :)
   
Soru şu:


 Filler neden büyük, gri ve kırışıktır? Çünkü ufak, beyaz ve yuvarlak olsalardı aspirin olurlardı. Ufak bir fil hayal ederek ona “ufak bir fil” diyebiliriz. Beyaz bir fil hayal ederek ona “beyaz bir fil” diyebiliriz. Kırışıksız bir fil de “kırışıksız bir fil” olur. Başka bir deyişle büyüklük, grilik ve kırışıklılık, Aristoteles’in bir fili fil yapan şeyin ne olduğunu tanımlama sınavını geçemez. Çünkü aspirin gibi ufak, beyaz ve yuvarlak bir şey bir fil olamaz ve böyle bir nesneyle karşılaştığımızda aklımıza “Hey, ağzına attığın bir aspirin mi yoksa alışılmamış türden bir fil mi?” diye sormak gelmez.

Bu parçada varlıkla ilgili aşağıda verilenlerden hangisi sorgulanmaktadır?
A) Zorunlu varlık/mümkün varlık ayrımı
B) Özsel/ilineksel nitelikler
C) Ana maddenin neliği
D) Madde ve form ilişkisi
E) Var olma/olmama sorunsalı



 Bu metinin bir kitaptan alıntı olduğunu söyleyerek kendilerini savunmuşlar. Ama kitap esaslı bir felsefe kitabı ve üniversite sınavında sorulacak bir paragraf değil bu. Çünkü kesinlikle yoruma açık. Öğrenciler de gördüğünüz gibi gayet güzel yorumlamış. :)



17 Ekim 2011 Pazartesi

Asıl özürlüler, engelli insanlarımıza özürlü diyenlerdir

   Şimdi ben bugün okula gitmedim, evden dışarı çıkmadım ya, hava serin ama yağmur yağmıyor. Yani benim için mükemmel. Ama yarın kesin yağmur yağar ben de ıslanırım :). 
  
   Geçen derste bir soru soruldu. Sanırım bir hüküm vardı ve engelliler için nasıl uygulanacağıyla ilgili bir soruydu. Ama soruyu soran kişi engelli kelimesini kullanmak yerine özürlü kelimesini tercih etti. Çocuk hata yaptı tamam ama hoca da aynı hatayı yaptı.


   O kişiler bize göre daha kısıtlılar. Bizim kadar rahat yaşayamıyorlar. Örneğin bizim gördüğümüz kadar rahat göremiyor, duyamıyor, ya da yürüyemiyorlar. Vücutlarındaki rahatsızlık buna engel oluyor. Engelli doğru bir kullanım. Ama özürlü ne demek ? O kişinin bir özrü var diyorlar. Bence çok yanlış. Özür genelde mazeret göstermek, sebep göstermek anlamındadır. Özür dilemek kelimesi de öyledir. Birinden neden özür dilersiniz, bir yanlış yapmışsınızdır, karşıdaki kişiye bir mazeret söylersiniz ve sizi affetmesini istersiniz, ya da mazeretiniz hata yapmış olmanızdır. Ya da mesela okulda özürlü ve özürsüz devamsızlık vardır. Özürlü devamsızlıkta rapor götürürsünüz, bu da bir engeliniz olduğu ve bunu mazur görmelerini istediğiniz anlamına gelir. Peki engelli insanlarımız hakkında özürlü kelimesini kullanmak ne kadar doğru ? Allah korusun benim başıma gelmiş olsa ben özürlü kelimesinden rahatsız olurdum. Ben elimden geldiği kadar etrafımdakilere bunu açıklamaya çalışıyorum. Siz de dikkat edin ve etrafınızdaki insanların dikkat etmesini sağlayın lütfen.
   

Başlık yazmaktan da sıkıldım

   Yazmaya neden bu kadar ara veriyorum bilmiyorum. İçimden pek gelmedi bu ara. Bir de sinir bozukluğum ya da başka sebeplerden dolayı bazılarının benden nefret ettiğine inancım iyice artıyor. Bu beni rahatsız mı ediyor hayır tabi ki.. Ama burada olma istediğimi perçinlediğini de söyleyemeyeceğim.
   Gün geçtikçe daha iyi oluyorum. Okula devam etmek kafamı meşgul ediyor. Sabahtan akşama kadar okulda oluyorum, akşam da yorgun oluyorum. Bu ara evdeyken de vaktimi kullanacağım bir uğraşım var ama buraya yazmayacağım, çünkü sevgilim okuyabilir. :) Onun doğum günü hediyesi bu. Her hediyeyi ayrıca düşünüp özel bir emek harcamaya çalışırım. Bu yüzden iki ay önceden çalışmalarıma başlıyorum hep. :)
   Genelde onun doğum günü vizelerime, benim doğum günüm de finallerime denk gelirdi. Ama bu sene vizelerimi kurban bayramından sonraki 8 gün içine sığdırdıkları için doğum gününe denk gelmeyecek. Aslında bu iyi bir şey ama 12 sınavımı 8 gün içinde nasıl vereceğim bilmiyorum. Günde üç sınavım denk gelmesin başka bir şey istemiyorum. Sanırım ders çalışmayı yeni uğraşım olarak belirlesem fena olmayacak. :)




   Şu an annemle oturuyoruz. Ben yazı yazıyorum da sevgilimin hediyesi konusunda yardımcı oluyor sağolsun çünkü ben yoruldum biraz. :) Uykum var ama hiç uyumak istemiyorum. Zaman ne kadar boş geçiyor uyurken. Neyse ki yarın sabah 6.30 da kalkmak zorunda değilim. Gerçi artık okul arkadaşlarımdan memnun olduğum için, anfi çok kalabalık olmadığı ve geç kalsam da arkadaşlarım yer ayırdığı için okul kasmıyor. Çünkü arkadaşsız gerçekten çekilmiyor.
    Televizyonda Dev Örümcekler diye bir film var. O kadar saçma ki..Aslında böyle böcek filmlerini severim ama bu cidden çok kötü.

3 Ekim 2011 Pazartesi

İyi geceler

   Sırf aseton almayı unuttuğum için ve bunu üç gündür yaptığım için kırmızı ojelerimin beşinci katını sürdüm. Yine de ikinci katını sürmüşçesine güzel göründüğü için sorun yok. Tek sorun soyulan yerleri olduğundan, kat kat sürmeye devam ettim. Bence aseton bu saatten sonra işe yaramayacak. Oje artık tırnağımla bütünleşmiş olmalı. Ve eminim ne kadar kurumasını beklesem de sabah kalktığımda çarşaf deseniyle parlaklığını kaybetmiş olacak.
   Her zamanki gibi sabah 6.30 da uyanma ve anfide önlerde yer bulma gibi hayallerim var. Ama bu hafta alarmı nasıl kapattığımı bile hatırlamıyordum genelde. Ama yarın öyle olmayacak çünkü 5 dk aralarla üç tane alarm kuracağım. Annem en sonunda kafama bir tane patlatıp kalk artık der nasıl olsa. O benden geç kalktığı için erkenden elli kere uyandığı için sinirlenebilir. Dedemin vefatından beri annemle uyuyorum. Babamla ayrı olmaları bu sefer çok işime yaradı. Biyolojik saatim nedense kendini gece 4 de uyanmaya programladığı için ona sarılıp tekrar uyuyabiliyorum en azından.
   Şimdi yatmazsam kalkamayacağım. İyi geceler.