30 Ekim 2012 Salı

Zorunlu Bayram Ziyareti

       Geçen bayram babamla yaşadığımız sorun yüzünden evine gitmemiştik. Yine de bayramlaştık tabi ki ama gerçekten evine gitmemem gerekiyordu, çünkü hem babama çok kırgındım, hem de babaanneme. Babaannemin o nemrut suratını çekmeyi hiç istemiyordum. Bu bayram gittiğimde, aslında gitmemekte ne kadar doğru bir şey yaptığımı tekrar anladım...

      Babama bayramda kesin gideceğimizi söylemiştim. Ama cuma günü için kardeşim de ben de plan yapmıştık. Hayat ve kardeşimin kız arkadaşı gelecekti, güzel bir gün geçirecektik.  Perşembe günü babam aradı cuma gelin diye. Kardeşim topu bana atmış, ablamın işi var diye. O da haklı tabi babama cevap vermekten sıkıldı. Ben konuştum sonra cuma değil pazar günü geleceğiz diye. Neymiş efendim çok kıymetli küçük halam da gelecekmiş cuma günü, onlarla da bayramlaşmış olurmuşuz. Ya bu halam insan mı ben onla bayramlaşacağım. Annem de biz de neler yaşadık, annemle babam ayrıldıktan sonra bir kez bile arayıp çocuklar nasılsınız demedi, annemi bir kez bile arayıp abla nasılsın demedi. Bütün hata babamda olduğu halde annemde kusur bulmaya devam etti. Ve hala ne zaman karşılaşsak ben onun söylediklerine cevap vermekten sıkıldım, o laf sokma çabalarından sıkılmadı. Annemle babam ayrıldığında ben 14 yaşımdaydım, kardeşim 12. Hiç yanımızda olmadılar. Sanki onlar boşandı annemden. He ayrıca bize selam bile vermeyen insan, bize o kadar zarar veren teyzemle de görüşmeye devam etti. O yüzden küçük halamı sevmem.



     Pazar günü gittik babama. Her zamanki gibi konuşacak çok şey bulamadık. İmdadımıza babaannemin sofraya çağırması yetişti. O da önce iyi davrandı, sarıldı falan, sonra laf sokmaya devam... Salataya tuz at diyor, sonra da tuzu sofraya götür diyor, sonra da o tuz sofraya gider mi, sen de hiç bir şeyden anlamıyorsun diyor. Neyse oturduk sofraya. Ne dese beğenirsiniz ? "Ee çocuklar anneniz artık balık yapıyor mu ? Ev kokuyor diye balık pişirmezdi, halbuki babanız çok severdi." Ya patavatsızlığa bakar mısınız ! Üstelik öyle bir şey yok yani annem hep yapar balık, çok da sever. Biz de bu cevabı verdik tabi ne diyelim. Sonra neymiş anneannem bacağı kırılınca ziyaretine gelmemiş. Lan senin bacağın kırıldığında dedemin ölümünün üstünden iki ay bile geçmemişti, kadıncağız kendini eve kapattı hala dışarı çıkmıyor seni mi düşünecekti. Ondan o hassaslığı nasıl beklersin. Buna da cevap verdim. Son olarak dayımın çocuklarını sordu. Çok tatlı olduklarını falan söyledik, büyüdüklerini söyledik. Bu sefer de "Annelerine çekmişlerdir kesin ahahah." dedi. Dayıma laf sokuyor. Babam da demesin mi "Lafı ağzımdan aldın anne hahaha." Lan bu ne düşüncesizlik ! Bayram ziyaretine gelmişiz, bütün zor zamanlarımızda yanımızda olan insanlara laf sokuyorsunuz, hem de siz hiç yanımızda değilken ! Kardeşim de "Dayım iyi insandır, en azından bir çok kişiden iyi olduğu kesin !" dedi. Benim de bir şey dememe gerek kalmadı. Ki zaten gücüm de kalmadı. Böyle saçma sapan geçti işte. 

      Bir tek cuma günü Hayat'la olduğumdan çok güzel geçti. Akşam kardeşim, kız arkadaşı, Hayat, ben batak oynadık, içtik, çok eğlendik. Sonra da 29 Ekim'de Ezgi'yle çok yakın iki arkadaşımızla buluştuk. Yedik, içtik, sohbet ettik, çok eğlendik. Bu arada çoğu kişiye artık isim vermem gerektiğini biliyorum ama nedense bir türlü sahte isim bulamıyorum. :) 

      Sınavlarıma çok az kaldı. Artık çalışmaya başlamam gerek...

25 Ekim 2012 Perşembe

Kurban Bayramı Kokusu

      Hepinize mutlu bayramlar ! 

      Dün Hayat'la önce bir şeyler yedik, sonra da iki bira içelim diye Nevizade'ye gittik. Neredeyse bir senedir gitmemiştik, o kadar değişmiş ki. Beer House'a gittik güzel diye. Mekan iyiydi ama müzikler o kadar garipti ki. Önce arabesk Türkçe pop, sonra yabancı pop, caz, rock... Her türden müzik çalıp kafamızı çorbaya çevirdiler. Daha arife günü olmasına rağmen İstiklal o kadar kalabalıktı ki. Tabi kalabalıktan kastım apaçiler. Yanınızda bir erkek yoksa büyük olasılıkla tacize uğramadan yürüyemezsiniz. Ben çocukluğumdan beri burada kendimi koruyarak yaşamayı öğrendim ama gezmeye gelenlere tavsiye etmem. 



      Hayat'la Çok güzel bir gün geçirdik. Bol bol sohbet ettik, güldük, eski günlerden bahsettik. Sonra da eve döndüm. n anladım ki biz gerçekten evlensek de çok eğleniriz. :) 

      Bugün annem eski günlerdeki gibi "Buuugüün bayram ! Erken kalkın çocuklarr" diye uyandırdı kardeşimle beni. Kahvaltı yapıp anneanneme çıktık. Tabi bir süre sonra kurban etleri geldi eve. Anneannem anadolu kadını tabi kasaba verir mi, illa kendi kesecek ! Resmen sıcakken geldi parçalanmış koca hayvan. Anneannem oturdu başına, dayımla başladılar dağıtmaya. Ama 3-4 saatte ancak bitirdiler. Çiğ et o şekilde ağır kokuyor tabi. Kavurmayı çok severim ama hayatımda hiç bu kadar midem bulanmamıştı. Belki yeni öldürülmüş ve parçalanmış halini görmeseydim, hayvan daha sabah canlıydım diye tüm sıcaklığıyla bağırmasaydı daha rahat yerdim. Bir dine inanıyorsanız -her şeyi sorgulayın tabi ki ama - bazen susmanız gerekir. Yine de böyle olmamalı diye düşünüyorum. En azından ben kesinlikle kasaba falan yaptırırım hatta şirket dağıtsın çünkü vejeteryan olmama ramak kalmıştı. :D Şaka bir yana benden vejeteryan olmaz. :D 

     
    Kardeşimle birlikte dedemin kabrine gittik iki demet çiçekle. Dedemin ölümünden beri konuşmadığımız, görüşmediğimiz kaltak teyzem de oradaydı. Aslında kardeşim demişti "Bir de orada görüyormuşuz." diye ama ihtimal vermedim. O kadar da tesadüf olamazdı değil mi ! Birbirimizin yüzüne bile bakmadık. Bir hoca dedem için dua okudu. Sonra annem aradı, anneme söyledim okuduğunu. Bu mal da bana duyuracak ya illa hemen bir arkadaşını aradı "Evet canımmm mezarlıktayım, bir de hoca buldum biraz para verdim, ona Kur'an okuttummm." Bu kadar patavatsızlık olmaz yani. Umarım bir daha karşılaşmak zorunda kalmam. Teyzem hakkında böyle konuşmamın sebeplerini bilseniz az bile söylediğimi anlarsınız...

20 Ekim 2012 Cumartesi

       Bu ara o kadar çok şok oldum ki, atlatamadığım için yazamıyorum. Birini atlatmadan biri geliyor. Vay babaan.