10 Temmuz 2012 Salı

Önyargılar

     Bir adam vardı televizyonda. Genç yaşında beyin kanaması geçirmiş, kurtulmuş ama maalesef bazı yetilerini kaybetmiş. Beyninde ağlamayı ve gülmeyi kontrol eden bölümler hasar görmüş. Algıları zarar görmemiş. Çok üzülebiliyor ama ağlayamıyor, gözlerinden yaş gelmiyor ve ne kadar kötü bir şey yaşarsa yaşasın tepkisini mimikleriyle, gözyaşlarıyla gösteremiyor. Sadece üzüntüyü hissedebiliyor. Dışarıya yansıtamıyor. Ne kadar komik bir şey olursa olsun, en komik espri bile yapılsa kesinlikle gülemiyor. Komik geliyor, ama gülümseyemiyor. Bunların yanında görme yetisinde şöyle bir bozukluk var. Çift görüyor. Her şeyi çift görüyor ve sadece birine odaklanmak zorunda, doğru olan görüntüye odaklanmak zorunda yoksa normal bir şekilde görmüyor. Örneğin iki su bardağı görüyor ama yanlış görüntüye odaklanırsa eliyle tutmaya çalışırken eli boşluğa gidiyor. 2 sene boyunca bu duruma alışmaya çalışıyor, doğru görüntünün hangisi olduğunu anlıyor. Sadece ona bakarak hayatını yaşamaya çalışıyor. En çok neyi özlediği sorulduğunda, ağlamayı özlediğini söylüyor. Sırf insanların garip bakışlarına maruz kalmamak için gülme mimiği gibi görünen kelimeler söylüyor kendi kendine, sessiz bir şekilde. Biz sadece fotoğraf çekilirken esprisine cheese diyoruz ya, işte o hayatı boyunca bunu yapıyor. Neden ? İnsanlar garipsemesin diye. Biz dışarıdan bu adama baktığımızda garipsemeyelim diye. "Ne komik espriler yapıldı adam mal gibi bakıyor yeaa" demeyelim diye. "Oha annesi ölmüş adam ağlamıyor." demeyelim diye. "Hahaha adama bak bir bardağı tutamadı." demeyelim diye. Sırf biz bu merhametten yoksun olan iğrenç yanımızla o adamı yargılamayalım diye.



      Bir cafede Hayat'la otururken birini gördük bizim yaşlarımızda. Koltuğa biraz yayılarak oturmuş, uzatmış bacaklarını. Biz de "Oturuşa bak ya." falan diye tüm önyargımızla, yorum yaptık. Sonra çocuk ayağa kalktı. Biz çocuğa baktık, sonra birbirimize baktık, sonra yere. Çocuğun bacağı protezdi ve bizim gibi oturması imkansızdı. O çocuk o protezle yaşamak, insanların bilinçsiz yorumlarına, bakışlarına maruz kalmak zorundaydı. Sanki hiçbirimizin başına gelemezmiş gibi, hani engelli bir insan gördüğümüzde, ya da fiziksel olarak bizden farklı bir insan gördüğümüzde ister istemez bakarız ya. Üzülürüz bazen, iğrençliğin dibine vurup dalga geçenler bile vardır. Nasıl oluyor da düşünmeyiz ki onun yerinde biz de olabilirdik.


     İnsanların neler yaşadığını umursamıyoruz. Normalin aksine en küçük bir şey gördüğümüzde eleştirmeye o kadar hazırız ki. Çok aksi bir insan var mesela, nereden biliyoruz o gün çok yakınını kaybetmediğini ? Ya da o gün işinden kovulmadığını ? Düşündüm de dün eleştirdiğim o devlet memuru ya çok kötü bir şey yaşamışsa ? Tamam belki de o gerçekten karaktersizdi, uyarılması gerekiyordu. Ama belkilerle bir insanı kırma riskini alabiliyoruz. Hadi tartışmalar neyse, sırf dışarıdan görüp kendi kendimize acımasız yorumlarda bulunduğumuz insanlar ne olacak ?

     İyi kötü bir gün geçiriyoruz, geliyoruz paylaşıyoruz, kızıyoruz, yorum yapıyoruz. Ana fikir ne ? İnsanlar. Yani mutluysak, üzgünsek, kızgınsak hep insanlardan kaynaklanıyor. Bazen çok önemsiz biri oluyor, dün yazdığım yazıdaki kadın gibi; bazen hayatımızdaki en değerli varlık oluyor, sevgililerimiz, ailelerimiz gibi... Hep diyorum insan dediğin varlık merhametli olacak. Hani sürekli yorum yapıyoruz ya, biz bile merhametli değiliz aslında. Bütün kötülük önyargılarda.
     

6 yorum:

  1. Kesinlikle haklısın... ama o kadının sana yaptıkları o kadar sinirlendirdi ki beni. Tamam belki o kadının başına kötü bir olay gelmiş ve bunun için sinirlenmiştir ama bu ona, sana böyle davranma hakkını vermez ki...

    Bu arada, bu aralar sık sık yazıyor oluşuna bayılıyoruuum! :)

    YanıtlaSil
  2. Canımm çok saol ya nasıl mutlu etti bu yorumun beni bilsen :)) ben de bi ara durduğumn farkındaym arayı kapatıyorum :))

    YanıtlaSil
  3. bu söylediklerini herkes bilse, buna göre düşünebilse inan bana hayat daha yaşanılır bir yer olacak.. Aslında çocukken herkes böyledir, aile terbiyesi falan blr yere kadar, o bilince ulaşmak için zaman lazım.. Yada tecrübe lazım... Tecrübeyi edinmek için de ya insanları eleştirip,kırıp, insanlara gülüp sonra utanarak, yada dalga geçilen insan olmak gerekiyor, böylece ortaya empati çıkıyor.

    Ama unutma ki sen de insansın ve diğer insanları düşünerek hayatı yaşamak ne kadar anlamlı ve güzel olsa da bunu kendini arka plana atarak yaparsan hiç üzülmemen gereken insanlara da üzülmeye başlarsın.

    Yeni geldim bloguna kusura bakma önceki yazında birinden bahsetmişsin heralde, telefondan giriyorum bakamadım şuan ama, mesela bir insanı yargıladın diye de her zaman kötü hissetme çonkü herkesin günü kötü geçmiş olabilir, o senin içln kötü bişey yapmamalı kendi üzüntüsünden dolayı, bunu senin hayatına sokmamalı.

    YanıtlaSil
  4. her insanın okuması gereken bir yazı olmuş aslında bu
    biraz insanların hataları biraz bizim hatamız birazda tanrının hataları...

    YanıtlaSil
  5. Ve Orhan Baba'nın sesi ve silüeti karşıda hafif loş ışığın altında belirir ve patlatır..
    'Hatasıız , kul olmazzz'
    :)
    yüreğine sağlık çok güzel yazı olmuş

    YanıtlaSil
  6. Heidi hoşgeldin :) doğru söylüyosun kimsenin üzüntüsünü ya da sinirini birbirinden çıkarmaması lazım, sürekli ince düşünerek de hayat çok zor ama yine de bu konuda biraz düşünmek insanları daha anlayışlı kılar diye düşünüyorum, birbirimizi sadece dıştan görünenle yargılamamaya alışmamız lazım..

    Emrah Ateş insanlardaki engellerin, sakatlıkların şu hayatın en çekilmez yanı olduğunu düşünüyorum. Hata olarak nitelendirilir mi bilmiyorum ama her şey sınav falan diyorlar ya, bu da sınavın bir parçasıysa bazı insanlara baya zor yerden geldiğini düşünüyorum. Sabır diliyorum, Allah yardımcıları olsun.

    safransarı eheheh :) teşekkür ederim hoşgeldin :)

    YanıtlaSil

Olumlu, olumsuz tüm fikirlerine açığım. Yazdığım hiçbir şeyde kötü niyetli olmadığımı unutma :)