Çok seviyorsunuz, hayatınız o sizin, ilk defa aşık oldunuz...
Canınız,anneniz, kardeşiniz, babanız..
Her şeyinizi paylaştığınız, tek lokmanızın ayrı gitmediği en yakın dostunuz..
Birden saçma bir sebepten tartışmaya başladınız, denediniz ama sonunu getiremediniz bir türlü, hatta tartışma daha da alevlendi, kırdınız birbirinizi, hakaret ettiniz. Belki gidiyorum ben dediniz arkanızı döndünüz çektiniz gittiniz, belki telefonu suratına kapattınız...
O gün bir daha konuşamadınız, çünkü gururlusunuz. Ertesi gün sakinleşiriz nasıl olsa dediniz. Hem sakinleşince bir şeyler daha rahat çözülür değil mi ? Nasıl olsa siz seviyorsunuz birbirinizi biraz ara verebilirsiniz. Birbirinize sevdiğinizi bugün söylemeseniz, günaydın demeseniz, iyi geceler öpücüğü vermeseniz ne farkeder? Ertesi gün yaparsınız.
Hayat bazen o kadar acımasız ki.. Hatta bir söz var " İnsanlar plan yaparken, tanrı yukardan gülermiş." Ne kadar mantıklıdır bilmiyorum ama gerçekten de planladığınız gibi gitmeyen bir çok şey var. Sadece basit bir tatil planından, haftasonu gideceğiniz gezi planından, akşam yemeği ya da doğum günü kutlaması planından bahsetmiyorum. Sevdiklerinizin gözlerine bakmak, onlara sevdiğinizi söylemek gibi çok çok önemli şeylerden bahsediyorum. Ya yapamazsanız? Ya hayat izin vermezse buna? Size ya da ona bir şey olursa ? Ertesi sabah uyanabileceğinizi garanti edemezsiniz. Onun yaşayacağı vicdan azabını, ya da ona bir şey olursa o şekilde ayrılmanın size vereceği acıyı hiç düşündünüz mü ? Gerçekten telefonu kapatıp yattıktan sonra yarın sabah onun sesiyle uyanamama ihtimalinizi düşündünüz mü?
Yapmayın. Yaşayabileceklerinizden, hissedebileceklerinizden mahrum bırakmayın birbirinizi. İçinizden geliyorsa anında söyleyin sevdiğinizi. Her şeyin bir zamanı var biliyorum ama o zamanın hiç gelmeme olasılığı korkutmuyor mu sizi ? Beni çok korkutuyor.
Leo Buscaglia'nın "Yaşamak, Sevmek ve Öğrenmek" adlı mükemmel kitabını tavsiye ediyorum. Ve o kitaptan bir alıntı yaparak yazıyı bitiriyorum. Bir genç kızın sevgilisine yazdığı ama hiç veremediği bir mektup bu. Söylemek istediklerimin özeti aslında...
Ödünç alıp da çarptığım günü?
Öldüreceğini sanmıştım beni, öldürmedin oysa.
Anımsıyor musun seni zorla sahile götürdüğüm,
Yağmur yağacağını söylediğin ve
Yağmurun yağdığı günü?
Söylemiştim sana demeni beklemiştim, demedin oysa.
Anımsıyor musun kıskandırmak için seni
Başka oğlanlarla oynaştığım ve
Senin kıskandığın günleri
Terk edeceğini sanmıştım beni, terk etmedin oysa.
Anımsıyor musun çilekli pasta düşürüp
Arabanın paspasını kirlettiğim günü?
Azarlayacağını sanmıştım beni, azarlamadın oysa.
Anımsıyor musun dansın resmi giysili olduğunu
Söylemeyi unuttuğum ve
Senin kot pantolonla geldiğin günü?
Bırakacağını sanmıştım beni, bırakmadın oysa.
Evet yapmadığın çok şey vardı
Ama dayandın bana, sevdin
Ve korudun beni.
Çok şey vardı
Benim de senin için yapmak istediğim,
Vietnam'dan döndüğünde
Dönmedin oysa...
Yazdıkların ve bu alıntı gerçekten çok etkiledi beni.. Herşeyi bir kez daha düşünüp gözden geçiriyorum suanda. Nora, bu sekilde düşünmemi sağladıgın için çok teşekkür ederim.
YanıtlaSilİY rica ederim ne demekk :) çok mutlu oldum öyle düşünmene. Ben de çok etkilendim o şiirden. İnsan sorgulamalı bazen.
YanıtlaSil